Merhaba, Belki sıklıkla yazdığımdan hatırlayacaksınızdır, ben Gölcük/ Kocaeli doğumluyum. Donanma ve deprem kentinde doğmak ve yaşamak…
1974 yılında, Kıbrıs çıkartması sırasında tanışmıştım sirenlerle. Sirenler çalmadan az önce, annem korkuyla siyah perdeleri çeker, ışığı söndürür, hepimizi duvar dibinde yere yatırırdı. Tehlike geçene kadar, orada öylece korkudan kaskatı kesilmiş kalırdık. Çocukluğumun zor zamanlarıydı. Savaş nedir ki? İnsanlar niye dünyayı yaşanmaz hale getirirler hala anlamış değilim.
Doğduğum yer ülkemin en hassas noktalarından biriydi. Donanma Komutanlığı ile iç içe yaşayan bir şehrin çocuklarıydık biz. Sivil ve asker ayrımı yapan bazı insanların dışında askeriyenin kentimize katkısı muhteşemdi. Her yer düzenli ve temizdi… Farkındaysanız di li geçmiş zaman kullanıyorum. Topraklar aynı, ama üstü çok değişti.
1999 yılında sabaha az kala kentimi yerle bir etti deprem. Aslında öncesinde uyarmıştı! Ama sürekli sallanmaya alışkın bir kentin insanı için rutin bir sallanmaydı, geçerdi her zamanki gibi. Zaten depremin ayak seslerini duyurmasına rağmen, halkı uyaran bir sistemde yoktu ne yazık ki!
O yıllarda, yani ilkokul eğitiminin bile günümüz üniversite eğitiminden daha iyi olduğu zamanlarda SİVİL SAVUNMA birimleri vardı. Bende onlardan biriydim. Toplanır, konuşur, tatbikat yapar, eğitimler alırdık. Ben Antalya’ya yerleşmeye karar verince birimimden ayrıldım ve yeni yerleşim yerimde Sivil Savunma üyesi olmadım. Çünkü olaylarda insanlara yardım etmek için önce çevreyi tanımalıydım ama zamanım yoktu. Yapamadım…
Size bunları neden yazdım… Herkes gibi depremi yazmak istemiyorum, yapılmayanları yazmak istiyorum. Çünkü üzerinden yıllar geçmesine rağmen hiç bir şey düzelmedi, hatta üzerine ekstra yükler alarak kentler çöplüğe döndürüldü. Ormanlar yakılıp betonlaşmaya devam edildi. Ağaçlar kesildi ve kesilmeye devam ediyor ve edecek. Sanırım insan betonun yenemeyeceğini anladığı güne kadar yok etmeye devam edecek.
Peki siz, acil durumlarda ne yapacağınızı biliyor musunuz? Deprem, yangın, sel gibi afetlerde çalacak olan sirenleri tanıyor musunuz? Anlamını yitirmiş programlardan vakit bulamayıp bizi bilgilendirmeyen televizyonlardan uzaklaşıp kendi kendinizi eğitme zamanı diye düşünüyorum. Çünkü öyle anlarda sizden sorumlu mahalle yetkilisi, apartman görevlisi hayatını kaybedebilir. Sizi sığınağa götürecek olan görevli göçük altında kalabilir tabii ki sığınak varsa, onu da bilmiyoruz. Toplanma yeri adı altında ki yere ulaşamayabilirsiniz ya da fay hattı oradan geçebilir… Kısacası büyüklerin söylediği gibi öyle anlarda tırnağımız varsa başımızı kaşıyarak olaydan kendi çabamızla kurtulmaya çalışacağız. Aslında böyle anların en kötü tarafı herkesin kendini kurtarmaya çalışmasıdır ve bundan başka çare ne yazık ki yoktur.
Günlerden bir gün çay bahçesinde keyifle otururken hayırdır bu siren de neyin nesi dememeniz için sirenleri ve anlamları öğrenmelisiniz. Çantanızda, başucunuzda daima düdük bulundurmalı, içinde gerekli olan şeylerin bulunduğu hafif bir çantayı yatarken yanınıza almalısınız. Panik yaptığınız süre boyunca sadece yerinizde sayar ve yanlış çıkışlara yönelirsiniz. Sakin olmayı ve yapacaklarınıza odaklanmayı önceden kendiniz için öğrenmelisiniz.
İkaz ve alarm işaretlerini öğrenmek için İç İşleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından dinleyebilir, bilgisini okuyabilir ve arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz. Çünkü bazı anlarda kimse kimseye yardım edemez…
Gönül isterdi ki Japon halkı kadar bilinçli olabilseydik, eğitilseydik, depremde insanlarımız ölmeseydi, binalar yıkılıp kentler moloz haline gelmeseydi. Hayatlarımıza bilgi hakim olsaydı hurafeler değil… Bilim her şeyin önüne geçip insanları ışığı ile aydınlatsaydı. Keşke her şey bilimle anlatılsaydı!
Doğa ana üzerindeki her canlıya eşit ölçüde yaşam hakkı verirken sınırlarını aşan insan, dünyanın yaşadığını unutup onu yok etmeye çalışınca dizilim bozuldu. Ve artık hiç bir şey eskisi gibi değil ve olmayacak. Geriye kalan hayatımızı iyi yaşayabilmek için el birliği ile doğamıza sahip çıkmamız dileğiyle.
Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle