Türkiye’de yaşam hem eğlenceli hem de zor. Her an her şeyin yaşandığı bir ülke olduk. Özellikle son dönemlerde yaşananlara baktığımızda “Çürüdük mü?” diyesim geliyor. Yaşanan olaylar toplumun sinir uçlarına dokunur cinsten olaylar oldu. Üst üste yaşanan bu olayları normal şartlar altında 5 yılda anca yaşanırdı. Şimdi ise 5 ayda yaşanıyor.

Bu yaşananılar ister istemez “Çürüyor muyuz” düşündürüyor. Bu kanıya nerden vardım dersek onu da kısa bir hikayesi var aslında

Geçenlerde çok iyi tanıdığım birinin benim için sarf ettiği cümleler aklıma kazındı. Arkadaşım niyet ve zihniyet yapısıyla ilgili birkaç kelam etti.

Bu konuşma üzerinden yola çıkarak son aylarda toplumun sinir uçlarına dokunan olaylar gözümün önünden geçti. Kadın ve çocuk cinayetleri, işçi ölümleri, sokakta kalan insanlar ve çok dahası…

Tüm bunlar ışığında yaşanan olaylar karşısında verilen tepkilere bakın. Kimi kayıtsız kalıyor kimi mücadele ediyor. Ancak bu halde gelinmesinin nedeni ise kayıtsız kalınması değil mi…

Bugüne kadar toplumun sinir uçlarına dokunan olaylara karşı sessiz kalıp görmedik. Gençlerin, kadınların ve çocukların yaşadıklarını görmedik.  Yaşamdan koparılanları, 3-5 fazla kazanmak için emek sarf eden emekçileri görmedik.

Doğaya verilen tahribatı, yok edilen tarihi alanlar ve ağaçlar görmedik. Tam anlamıyla tüm yaşanılanlara kayıtsız kaldık toplum olarak. Gençler hariç yalnız onlar bizim göremediğimiz gördü anlatmak istedi ama onları da görmedik.

Tam bu noktada at gözlüğü takmış sadece önünü bakıp kayıtsız kalanlar yüzünden mi ya da artık normalleştiği için mi bilinmez ama biz çürüyoruz sanırım. Bu yaşananlar normal değil anormal bir durum. Çürümekte olduğumuzu gösteriyor.

Toplum olarak yaşana sosyal ve toplumsal olaylar karşısında kayıtsız kalınması aslında çürüdüğümüzün göstergesi…

Kadına, çocuğa ve gençlere yönelik ekonomik şiddetin yanı sıra psikolojik şiddetin dozu artıkça çürümüşlükte o denli artıyor.

İşte ben uzun zamandır ne kadar çürümüş olduğumuzu, değerlerimizi unuttuğumuzu ve nasıl bu hale geldiğimiz düşünüyordum. “İpin ucunu nerde kaçırdık, hangi hataları kaçırdık” diye düşündüm.

Velhasıl kelam belki de durup kendimize bakmamız ve sormamız gereken sorular var… daha ne kadar görmezden gelebiliriz? Daha ne kadar duymazdan gelebiliriz?

Çürüme sessizlikte başlar yok oluş ise kayıtsızlıkta…

Görmeye, duymaya ve değiştirmeye karar verdiğimizde çürümenin önüne geçebiliriz çünkü insan, kadın, çocuk ve gençler için hala umut var.

Hala direnenler var aramızda görmediğimiz yerlerde mücadele edenler var. Belki de çürümenin panzehiri, görmeyi seçmekte saklıdır.

Ne olacağa bilinmez bekli çürüyeceğiz belki de uçurumdan döneriz… bi düşünmek gerekiyor değil mi?

Kalın sağlıcakla…