Sabah yine işe geç kalmışım, klasik. Tramvay önümden hüzünlü bir şarkı gibi geçip gitti. Ardından baktım, rayların ötesinde Akdeniz mavisi göz kırpıyor. İçimden “Tramvay keşke deniz üstünde gitseydi…” Yine daldık hayallere…
Hayal etmesi bile güzel. Kaleiçi’nden binen biri, Lara’ya kadar denizin üstünde, şeffaf cam zeminli bir tramvayda giderken… Dalga sesleri rayların tıkırtısına karışır, güneşin parıltısı cam zeminlerden içeri dans ederek girerdi.
Bu hayali anlatınca hemen “Bu kadar masrafa ne gerek var, raylar zaten var” diyenler olacaktır. Ama ben şunu soruyorum o zaman… Hayal kurmak bedava değil mi? Gerçekler griyse, biraz maviye kaçmak hakkımız değil mi? Belki de en çok bu yüzden istiyorum denizin üstünden geçen bir tramvayı.
İnsan trafiğe takılınca her şeyi sorguluyor. Mesela bugün yine kavşakta sıkışmış arabaların içinden baktım dışarı. Herkesin yüzü aynı: yorgun, sıkılmış, pes etmiş. Deniz üstünde bir tramvayda giderken kim böyle surat asar ki? Rüzgâr saçlarını karıştırırken, kıyıda yürüyen insanları izlerken... Belki birini el sallarken görürsün, belki kendi yansımana gülümsersin.
Tramvay istasyonları iskele olurdu. Her durakta minik martı heykelleri. Her sabah “Karpuzlu Tramvay” ya da “Dalgacı Vagon” gibi isimlerle neşeli vagonlar çalışırdı. İçeride hafif bir deniz kokusu, koltuklarda mavi beyaz çizgili kumaşlar… Ve belki de çocuklar sadece tramvaya binmek için erkenden kalkmak isterdi…
Yaz aylarında vagonların yanlarından minik su püskürtücüler açılırdı, hafif serinlik içeri dolardı. Bir seferde güneş doğuşuna denk gelmek, hayatın aceleciliğine kısa bir mola olurdu. Belki de insanlar birbirine daha çok gülümserdi. Belki “yer verir misiniz” sorusu bile bir şiire dönüşürdü.
Tabii teyzeler yine torbalarını ayakta taşımaya direnir, çocuklar cama yapışırdı. Biri “Ben denizkızı gördüm!” dese, diğerleri hemen ikna olurdu. Çünkü o tramvayda mümkün olmayan hiçbir şey yoktu. Suyun üstünden gitmek bile mümkünse, neden denizkızı olmasın?
Şehirle denizin arasına çizilen kalın sınırları kaldırırdı bu tramvay. Betonla mavilik dost olurdu. İnsanlar işine gidip gelirken bile “Ben denize yakın yaşıyorum” diyebilirdi gururla. Turistler değil sadece biz, bu şehrin sakinleri, her gün tatil gibi hissederdik belki de.
İşte böyle bir hayal işte… Belki gerçekleşmez, belki birileri sadece güler geçer. Ama bu sabah o tramvayın ardından bakarken, içimden kocaman bir “keşke” geçti. Kim bilir, belki bir gün Antalya sabahları, denizin üstünden geçen bir tramvayın camında yansır.
Hayal edenlere selam olsun!