Yerel seçimlere bir haftadan az bir zaman kaldı. Mayıs 2023 seçimleri öncesi kurulan muhalefet cephesi darmadağın olmuş durumda. Muhalefet partileri, 2019 yerel seçimlerde kurdukları iş birliğini bu kez sağlayamadılar. Cumhur İttifakı dışındaki her parti, kendi adayı ile yerel seçimlere katılıyor.

Mayıs 2023 seçimleriyle tek adam rejimi rahatlamış, Batılı emperyalist çevrelere olgunluğunu ispatlamış ve içeride dışarıda güven tazelemiştir. Ancak bu yeterli değil. İktidarını pekiştirmek ve İstanbul gibi Metropolleri almak için sahip olduğu medya gücüyle her türlü yalana, manipülasyona, kirli provokasyonlara başvurmaktadır. Dolayısıyla bu seçimler olağan koşullarda yapılmıyor. Adil ve eşit olmayan koşullarda yapılıyor. Geçmişte olduğu gibi YSK adaletsiz, hukuk dışı kararlar alabilir. Muhalefet buna şimdiden hazır olmalıdır.

Erdoğan iktidarı, mevcut politik düzeni değiştirerek İslami referanslara dayalı yeni bir Türkiye yaratma iddiasını uzun süredir sürdürmektedir. Bu iddiayı hayata geçirmede önemli bir mesafe kat edildiği görülmektedir. İktidar, seçimlerle gücünü koruyarak bu değişikliği gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Parlamento ve diğer kurumlar işlevsiz hale getirilmiş olsalar da rejim hala seçimlere ihtiyaç duymaktadır.

Ancak Erdoğan'ın, bu seçimde seçmen tercihini değiştirecek araç ve güce pek sahip olmadığı görülüyor. Mayıs 2023 seçimlerinde devletin tüm imkanları kullanılmıştır. Erdoğan, seçimin sonucunu belirleyecek emekliler için kaynak olmadığını iddia etmiştir. Artık cebinden çıkarılacak hiçbir şey kalmadığından, emeklilere banka promosyonlarını "müjde" olarak duyurmuştur. İletişim araçlarından sürekli yayılan bu içi boş "emekliye müjde" balonları, artık emeklilerin de ilgisini çekmiyor.

Erdoğan iktidarının Metropol kentleri ele geçirmesi durumunda, 31 Mart sonrası hepimizi çok daha ağır koşulların beklediği açık. Türkiye'nin, Neo liberal ekonomi politikalarıyla harap olmuş, gelir dağılımı iyice bozulmuş, daha da otoriterleşmiş ve özgürlüklerin kaybolduğu bir ülke haline gelmesi sürpriz olmayacaktır. Sadece ekonomik ve sosyal koşullar kötüleşmeyecek, milliyetçi, şoven, ırkçı, siyasal İslamcı dayatmalarla ülke derin bir karanlığa sürüklenecek. İşçi ve emekçilere, ezilen tüm kesimlere baskı ve sömürü artacak. Yüksek enflasyon, düşük ücretler, grev yasakları, sendikal örgütlenmeye yönelik saldırılar ardı ardına gelecektir.

Seçimi, kendi meşruiyetlerini sağlamak için bir "rıza alma" aracı olarak gördüklerinden, "halk bize yine onay verdi" diyerek ajandalarında ne varsa uygulamaya koyacaklar. Erdoğan, seçimden aldığı güçle iktidarını pekiştirmek için pek çok girişimde bulunacaktır. Yeni bir anayasa değişikliği ile burjuva hukukunun tüm sınırlamalarından kurtulmaya çalışacak. Anayasa değişikliği kimin için? Özgürlükleri geliştirmek, toplumsal barışı sağlamak için mi? Elbette hayır. Dini referanslarla doldurulmuş, özgürlük ve hak taleplerinin sınırlarını çizen, Tek Adam Rejimini pekiştiren bir anayasa olacak. Toplumun anayasal değişiklik talebi olmakla birlikte, Anayasanın bir toplumsal sözleşme olduğu unutulmamalı ve iktidarın bu tuzağına düşülmemelidir. İşte bu nedenle; yerel seçimlere aktif katılım ve stratejik oy kullanımı bugün her zamankinden daha değerli ve gerekli.

31 Mart yerel seçim sonuçları, muhalefet partileri için de önemli sonuçlar doğuracak. Özgür Özel liderliğindeki CHP ilk seçim sınavını verecek. Başarısız olması halinde, ana muhalefet partisi istikrarsızlık sürecine girebilir. DEM’ in “Faşizme kaybettirme politikası” yerine “kazanma” politikasına dönmesi eleştirilere neden oldu. Bu tutumun, tabana mesaj vermenin ötesinde, Amerika Birleşik Devletleri'nin Suriye politikasıyla doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyorum. Ancak muhalefetin başarısız olması halinde, aldığı tutumu seçmenlerine açıklamakta zorlanacak.

31 Mart sonrası iktidarı güllük gülistanlık koşulların beklemediği açık. Devasa ekonomik sorunlar var. Erdoğan, mitinglerle kendi tabanını pekiştirip büyük şehirlerdeki gerilemeyi durdurmaya çalışsa da, AKP'nin oy kaybı devam ediyor. Erdoğan'ın karşısındaki en büyük sorun, bütçe açığı ve borç krizidir. Mehmet Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetimi, dış kredilere erişim sağlayamıyor; bu durum mevcut krizi daha da derinleştiriyor. İktidar yerel seçimlerde psikolojik üstünlüğü elinde tutuyor gibi görünse de, seçmen bu kez kırmızı kartını göstererek iktidara bir ders verecek.

Yerel seçimler, işçiler, emekçiler ve diğer ezilen halk kesimlerine somut bir kazanım sağlamasa da; iktidarın tarikatçı, yağmacı-rant ekonomisine dayalı gerçek yüzünü ifşa etmenin bir aracı olması açısından önemlidir. İktidar başarısız olursa, 31 Mart yerel seçimleri, faşizmin kurumsallaşma sürecinde önemli bir barikata dönüşebilir.

Önümüzde iki seçenek var: Ya Metropolleri iktidara teslim ederek faşist kurumsallaşmanın son çivilerini çakıp ülkenin karanlığa gömülmesine katkıda bulunacağız, ya da iktidarı büyük kentlerin dışına iterek faşizmin kurumsallaşma sürecini geriletme ve hepimizin nefes alabileceği daha demokratik bir ortamı yaratma yolunu seçeceğiz.