Şimdi iş içinde üreterek eğitim odaklı köy enstitüleri eğitim sisteminin ilkokullarda uygulamasına dair naçizane düşüncelerimden bazılarını bir örnek oluşturması bakımından şöylece sıralayabilirim.

Bir önceki yazımda çocuk için oyun ve sokağın önemine değinmiştim.

Evet, işte bu yüzden ilkokul birinci sınıfta derslerin yarıdan fazlası oyun ve çocuğun kendi ihtiyaçlarını kendisinin görmesi üzerine yoğunlaştırılmalıdır. Saçını nasıl tarayacak, elbisesini nasıl giyecek, altını nasıl temizleyecek, ayakkabısını nasıl bağlayıp çözecek, trafikte nasıl güvenli yol alacak, sınıfa nasıl girip çıkacak vs. Yani çocuğun başkalarına ihtiyaç duymadan kendi işlerini kendisi yaparak kendine güvenli bağımsız bir kişilik kazanması için ne yapılması gerekiyorsa bunlar uygulamalı olarak öğretilmeli. Okulun işlerine ve işleyişine nasıl katılacağı öğretilmeli ve 2. Sınıftan itibaren o da katılmalıdır.

                2. Sınıfta özgüvenli ve bağımsız bir kişilik gelişimi desteklenmeye devam ederken okuma yazma ve diğer dersler ağır ağır başlatılacak. Burada ağırlık öğrencilerin birbiriyle sorunlarını nasıl çözeceklerine verilerek barışçı, uzlaşmacı sorun çözücü bir kişilik geliştirmesi sağlanacak.

                3. sınıftan itibaren normal eğitim sürdürülürken okul yönetimine aktif katılma, resim, müzik ve masal dinleme, kitap okuma, gezi ve gözlem yapma alışkanlıkları kazandırılmalı; açık havada oyun ve spor gibi etkinliklerle fazla zaman geçirilerek sağlam vücutlu, sağlıklı ve doğal bir gelişim sağlanmalıdır.

Çünkü insan doğal bir varlık olup doğumla getirdiği bedenini ve beynini kullandığı oranda insandır. Yine insan doğal bir varlık olarak, doğanın içinde doğayı doğal yaşadığı oranda, yani doğa ile ilişkisini sürdürdüğü sürece insandır. Aksi taktirde yapay bir varlık olmaktan öte geçemeyecektir.

Zaten yakın bir gelecekte insanın yapacağı işlerin tümünü robotlar üstlenince doğal yaşamdan kopan insanlara gerek kalmayacak ve insanın varlığı sorgulanacaktır.

Bugün dünyanın en büyük silahı eğitimdir, deniliyor. Eğitimle devletlerin yönetimi ele geçirilebiliyor, başka ülkeler sömürge gibi kullanılabiliyor, hatta insanlar bomba olup kendini patlatabilmektedir. Normal sıradan veya çok iyi öğretim görmüş insanlar eğitimle canavarlaştırılabiliyor.

Bu yüzden herkes eğitim şart veya önce eğitim diyor. Fakat yanlış eğitim sistemleri için bu öncelik felaket getirebilmektedir. Eğitim şart diyebilmemiz için yaşama dayalı, çağdaş, laik demokratik bilimsel eğitim olmalı ve bu iş içinde verilmeli, insana özgür ve bağımsız bir kişilik kazandırmalıdır. 

Maalesef bizde eğitim, insanı bağımsızlaştırmak ve beynini özgürleştirmek için yapılmıyor. Sistem, BEYNİ KÖRETLMEK ve insanları kulluğa KOŞULLANDIRMAK için yapılıyor; sistem KÖRELTMEK VE KOŞULLANDIRMAK üzerine işliyor. Yani eğitilenler pek çok şey öğrense ve pek çok şeyi bilse de artık beyinleri eğitimsiz bir çobanın beyni kadar açık ve özgür değildir.

Duyguda, düşüncede, yaratıcılıkta, algılama ve sorgulamada ve hatta özeleştiride, eğitimle şartlandırıldıkları durumların dışına çıkamıyorlar. Bu eğitimle eğitilenler, çoğu şeyi körü körüne savunan, dayatılanı kabullenip, sorgulamayan, belli bir düşünce akımı, siyasi parti, futbol takımı veya bir köşe yazarının penceresinden dünyayı algılayan, doğrunun tek olduğuna ve en doğrusunun kendi doğrusu olduğuna inanan, insanlardır.

Öyle ki, toplumda sürekli sorunlar yaratan ve bunların etrafında kümelenerek gruplaşanların sağcısı, solcusu, dincisi, milliyetçisi, materyalisti, ateisti, tutucusu, modernisti hep okuyanlardan oluşuyor.  Gerçi her ne kadar Eğitim bir toplumun olmazsa olmazı ve en hayati unsurudur denilse de bu her eğitim sistemi için geçerli değildir. Yani akla, bilime ve çağa uygun laik, demokratik bir eğitim sisteminiz yoksa eğitim zararlıdır bile denilebilir

Ben Türkiye’de bugünkü eğitim sistemini, yaşamdan kopuk, eğitimden kadınların ve pozitif bilimlerin uzaklaştırıldığı, 5. Yüzyıldaki Hıristiyan orta çağına; 9. Yüzyıldaki İslam orta çağına, 12. YÜZYILDA Nizamiye Medreselerinin bozulmasından sonraki Türk-İslam orta çağına ve 1550’lerde başlayan Osmanlı Orta çağına benzetiyorum. Kadınlardan ve bilimden yaşam ve yaşanan çağdan soyutlanmaya çalışılan din eksenli eğitim sistemlerinin toplumu götüreceği yer Orta çağdır. Bu binlerce yıldır denenmiş ve görülmüştür. Ve ülkemizde uygulanan bu eğitim sistemi bugün bizi Orta çağ kapılarına getirip dayanmıştır.

İşte yeni kuşak köy enstitülüler derneğimizin amacı, iş içinde üretim yaparak kendine güvenli, insan ve doğa sevgisiyle yoğrulmuş bağımsız ve pozitif bir kişilik geliştiren, olayları sorgulayıp yargılayarak doğru sonuçlara ulaşabilen vatandaşlar yetiştirebilmek için, köy enstitüleri sisteminin bugün varoş enstitüsü olarak, çağdaş koşullarda yeniden uygulanmasını hedefliyoruz.

Fakat ülkemizde, köy enstitülerinin çok büyük bir hayran kitlesi bulunmasına karşın nüfusu 3 milyonu aşan Antalya’da 40-50 üye ile bu işi götürmekteyiz. Köy enstitüleri gerçeğine inanan vatandaşlarımızın üye olarak bu amaca katkıda bulunmasını diliyor, son söz olarak KÖY ENSTİTÜLERİ YENİDEN diyorum

Yeni bir türkü gibi

Anadolu’mun bağrından

Güneşin Akdeniz’e gülümseyişi gibi

Ağrı dağının ardından

Kurulmalı Köy Enstitüleri yeniden

Feyz alarak 

Akıldan, bilimden çağdan.