Depremde en riskli bölgelerin belirlenmesi adına yapılan zemin etütlerinde binaların taşıma güçleri ile ilgili değerler çok önem arz ettiğini belirten Antalya Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Mustafa Karancı, "Bu noktada yerinde denetim, binaların zemin etütlerinin yapımında çok önemli bir unsuru oluşturuyor. Bu anlamda Antalya, 1999 depremi öncesinde 4. derece deprem bölgesi olarak kabul edilirken 1999'daki deprem haritalarıyla beraber 2. derece deprem bölgesi olarak kabul edildi. Daha sonrasında deprem haritaları da risk haritası olarak değiştirildi. Bu kapsamda Antalya'da riskli olarak gördüğümüz yerler; yeraltı su seviyesinin yüksek olduğu yerler ve ovadaki yapılaşmalardır. Bunlara da Finike, Kumluca ve Manavgat'ı (nehir yakınındaki yerleşim alanları) örnek gösterebiliriz" diyen Karancı, şehir merkezinde ise Hurma bölgesinin travertenli yapılaşmaya göre daha riskli olduğunu ve bu anlamda mutlaka zemin ile yapı arasındaki ilişkinin doğru kurulması gerektiğini belirtti.
ANTALYA'DAKİ BU ALANLAR İMARA AÇILMAMALIYDI
Karancı, "Bir yer imara açılırken öncelikle bu alanın zemin bilgisine ve yerleşime uygun olup olmadığına bakılmalı. Bu anlamda jeoloji mühendisliği yer seçimi noktasında önem arz ediyor. Maalesef Antalya'da geçmişte özellikle tarımsal alanlar, yeraltı su seviyesinin yüksek olduğu yerler imara açılmış. Belirttiğimiz gibi Finike Ovasını, Manavgat'taki nehire yakın yerleşim alanları ve Boğaçayı çevresindeki alanları riskli alanlar olarak görüyoruz. Dolayısıyla bu alanların geçmiş dönemlerde imara açılmaması, açıldıysa da mevcut zemin koşulları öngörülerek yapı yüksekliklerinin belirlenmesi gerekiyordu. Bu kapsamda hem tarım alanlarının kısıtlanmaması hem de deprem anında yapıların güvenliğinin sağlanması adına özellikle tarımsal alanların ve alüvyon zeminlerin imara açılmaması gerektiğini söylüyoruz" diye konuştu.
TARIM ALANLARI DEPREMDE DAHA ÇOK HASAR ALIYOR
Yerleşime açılan tarım alanlarının sağlam bir zemin üzerinde bulunsa dahi depremde p ve s olarak adlandırılan dalgaların ilgili jeolojik formasyonlardan geçerken farklı şekilde hareket edeceğini söyleyen Karancı, "Şöyle ki; tarım alanlarında yani alüvyon zeminlerde yeraltı suyu seviyesinin yüksek olduğu alanlarda bir jeolojik formasyonda yapı bulunuyorsa bu alanlarda sıvılaşma dediğimiz olay gerçekleşir. Sonuç olarak yapı ne kadar sağlam olursa olsun yan yatar ya da bir kat aşağı çöker. Dolayısıyla tarım alanlarında deprem anında daha fazla hasar meydana geldiğini Maraş depreminde de gördük" diyerek, Maraş'ta ovaya yapılan yeni yapıların dahi hasar alırken, tepelerdeki sağlam zeminlerin daha sağlıklı bir şekilde ayakta kaldığının altını çizdi.
Karancı, bir jeoloji mühendisi olarak deprem master planını çok önemsediğini vurgulayarak, "Deprem Master planı ile ilgili ilçe belediyelerinin de Antalya Büyükşehir Belediyesi'ne özellikle yapı envanterlerini tamamlayıp iletmesi noktasında görevleri ve sorumlulukları var. Bu bir süreç ve süreci takip ediyoruz. Ancak, açıkçası şu anda da riskli bölgeler ve yapılar tahmin edilebiliyor. Bu konuda kentsel dönüşümlerin çok hızlı bir şekilde yapılması gerekiyor. Dönüşümlerin yapılması için de deprem master planının tamamlanmasını beklemeyi zaman kaybı olarak görüyorum. Bu kapsamda bireyler olarak içinde bulunduğumuz yapıların sağlıklı yapılar olup olmadığını belirlemek adına gerekirse deprem performans analizleri yaptırarak bizler de kentsel dönüşüme katkı sağlamalıyız. Deprem master planı bir taraftan işleyecek ancak, bu planın sonucunda çıkacak olan riskli bölgeleri ve yapıları özellikle yapı denetim hizmeti ve yeterli mühendislik hizmeti almamış yapılardan yola çıkarak zaten biliyoruz. Deprem master planını çok önemsemekle birlikte tek başına bir anlam ifade etmediğini düşünüyorum. Deprem master planı sonucunda yapılması gerekenlerin hayata geçirilmesi çok daha önemli" dedi.
JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ İSTİHDAMI SAĞLANMALI
Antalya'da 19 ilçe bulunduğunu ve kentteki ilçe belediyelerinin birçoğunda jeoloji mühendisliği istihdamının olmadığını aktaran Karancı, "Dolayısıyla yapılan yapılardaki zemin etütleri yerinde denetlenmiyor ve hangi tür zemin üzerinde nasıl yapılar yapıldığı yerinde denetim kontrol mekanizmasının dışında kalıyor. Bu sebeple buradan da ilçe belediyelerimize çağrıda bulunalım. Bünyelerindeki yapı denetim birimine jeoloji mühendisliği istihdamının sağlanması gerekiyor" diyerek, bu kapsamda belediyelerin zemin etütlerinin yerinde denetimi noktasında adım atması gerektiğini belirtti.
"ANTALYA'NIN DEPREM AÇISINDAN GÜVENLİ BÖLGE OLARAK DÜŞÜNÜLMESİ YANLIŞ"
Karancı sözlerini şöyle sürdürdü: "Depreme, afetlere karşı dirençli bir şehir olmak için doğanın dilini anlamak gerekiyor. Biz jeoloji mühendisleri fayların ne mesajlar verdiğini mesleki kazanımlar sayesinde anlayabiliyoruz. Depreme sebep olan fayların en sıkı dostluğu ne yazık ki ihmallerdir. Antalya'nın deprem açısından güvenli bir bölge olarak düşünülmesi açıkçası yanlıştır. Güneyde Akdeniz'in içerisinde Kıbrıs Helen fay hattı var, bir dalma batma zonudur ve yeterli denizaltı çalışmaları mevcut değil. Ne derece büyüklükte depreme sebep olabileceğine dair bir bilgi yok. Fethiye-Burdur fay hattı var ki geçmişte 7'ye yakın büyüklükte depremler üretmiş bir fay hattıdır. Bu bölgedeki olası bir deprem Antalya için son derece yıkıcı olabilir. Bu anlamda bahsettiğimiz fayların kentte sebep olabileceği tehlikelere karşı riskli yapıları tespit edip, kentsel dönüşümler ile önlemler alarak dirençli bir şehir olmamız son derece önemlidir.”