Demokrasinin bir gereği olarak çok partili hayata geçişin öncülüğünü yapan Atatürk, Halk Fırkası’nı kurmuş onun açtığı yolda Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, “Şeyh Sait İsyanı“ sonrasında kapatılmış Serbest Cumhuriyet Fırkası ise rejim karşıtlarının sığınağı haline geldiğinden kendisini feshetmiştir. Nitekim SCF’nin kapatılmasından kısa bir süre sonra 1930 yılında ortaya çıkan ve “Menemen Olayı“ olarak adlandırılan irticai faaliyet, rejim karşıtlığının hala güçlü olduğunu göstermiştir.  İşte bu hadiselerin bir sonucu olarak, Türkiye’nin henüz çok partili hayata hazır olmadığı anlaşılmış ve Atatürk’ün yaşadığı dönemde çok partili hayata geçiş sağlanamamıştır. Türkiye, 1939-1945 yılları arasında yaşanan İkinci Dünya Savaşı’na fiilen katılmamış olsa da, savaşın ekonomik ve siyasi anlamdaki yıkıcı etkilerinden sert bir şekilde etkilenmiştir. Savaş koşulları nedeniyle savunma harcamalarında yaşanan artış, bazı temel ihtiyaç mallarının yokluğu ve hayat pahalılığı gibi etkenler, özellikle dar gelirli yurttaşlar için oldukça zorlayıcı olmuştur. Sıkıntıları hafifletmek için her ne kadar birçok tedbir alınmış olsa da, savaşın yıkıcılığı karşısında bu tedbirler başarılı olamamıştır. Savaş döneminde oluşan bu olumsuz ortam, vatandaşlar arasında tek parti yönetimine yönelik bir hoşnutsuzluğun doğmasına neden olmuş ve bu hoşnutsuzluk çok partili hayata geçişin iç dinamiğini oluşturmuştur. Nihayetinde, 18 Temmuz 1945’te, Nuri Demirağ’ın başkanlığında kurulan Millî Kalkınma Partisi ile Türkiye tam anlamıyla çok partili hayata geçmiştir. Ayrıntılı bir siyasi programa sahip olmayan bu partinin siyasetteki etkisi oldukça az olmakla beraber, tek parti yönetimi, bu partinin kurulmasına izin vermek suretiyle, muhalefeti resmen kabul etmiştir. Bu süreçte kurulan asıl önemli parti ise hiç şüphe yok ki, Demokrat Partidir. Demokrat Parti, 1945’te Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu görüşülürken CHP milletvekillerinden Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın muhalif bir tavır sergilemesi sonucunda kurulmuştur. Bu grup ilk olarak daha fazla demokrasi talep eden ve tarihimize Dörtlü Takrir olarak geçen bir önerge vererek tek parti yönetimine karşı muhalefetini belli etmiş, ardından Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılarak 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurmuştur. Çok partili hayata geçişle birlikte CHP, artık çeşitli sorunlara karşı alacağı tutumlarda diğer partileri de hesaba katmak zorunda kalmış ve faaliyetlerini seçmenin fikir ve isteklerine uydurmaya çalışmıştır. Dolayısıyla CHP, çok partili hayata geçişle birlikte, devrimci, akılcı ve ülkücü felsefesini değiştirmek zorunda kalmış daha evrimci, ampirik ve faydacı bir felsefeyi benimsemiştir. Ayrıca CHP, 1946 yılında gerçekleştirdiği olağanüstü kurultayında birçok liberalizasyon adımını da hayata geçirmiştir. Türkiye’de çok partili hayata geçişin tek bir sebebe bağlanması zordur. Bu kararda iç ve dış faktörlerin yanı sıra İsmet İnönü’nün rejimin geleceğine ilişkin endişeleri de rol oynamıştır. Nedeni her ne olursa olsun, Atatürk’ün sağlığında iki kez denenen, ancak çeşitli sebeplerle yürütülemeyen çok partili hayata geçiş için gerekli olan koşullar, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından oluşmuş ve Türkiye çok partili hayata geçmiştir.