Bugün size Türkiye’nin en değerli ve kaliteli üniversitelerinden biri olan İstanbul Üniversitesi’nin kuruluşunu anlatacağım. Eğitimi nereden nereye geldiğini anlatmayacağım. Çünkü kör olmayan biri kötüye gittiğini anlar. Benim size bu üniversiteyi anlatmamın sebebi aslında bu üniversitelerin değersizleştiğini anlamanız.
Cumhuriyetin 10. Yılı 1933’de Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde üniversite reformu gerçekleşir. 1933 yılına kadar Darülfünun-ı Şahane, Darülfünun-ı Osmani ve İstanbul Darülfünunu adıyla eğitim veren kurum, 1 Ağustos 1933’te İstanbul Üniversitesi adını alır ve aynı yıl 18 Kasım’da Türkiye’deki ilk ve tek üniversite olarak eğitim hayatına başlar. Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen reformla birlikte Darülfünun-ı Şahane’de değişiklikler, hükümet tarafından Türkiye’ye davet edilen Cenevre Üniversitesi öğretim üyesi Albert Malche’ın hazırladığı rapor göz önünde tutularak gerçekleştirilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından alınan kararla, 31 Temmuz 1933’te kapatılan Darülfünun’un yerine 1 Ağustos 1933’te İstanbul Üniversitesi kurulur. Reform sonrasında, İstanbul Üniversitesi’nin yüksek eğitim kalitesiyle öğrenci yetiştirebilmesi için iki yol denenmiştir. Bunlardan birincisi, Nazi yönetiminden kaçan bilim insanlarının İstanbul’a davet edilmesi, ikinci yol ise yıllar öncesinden planlanan üniversite reformu için Avrupa’ya gönderilen Türk gençlerinin geri çağrılmasıdır. Cumhuriyet Döneminde Avrupa’ya eğitim amacıyla gönderilen ilk grup, 1925 yılında yola çıkmıştı. Gerçekleştirilen Maarif Vekâleti Avrupa Sınavı’nda başarı gösteren 22 genç Almanya, Fransa ve Belçika’da eğitime gönderildi. 1933 reformuyla birlikte Türkiye’ye dönen gençler yabancı hocalarla birlikte modern eğitimi başlatmıştır.
MEZUN OLAMAYANLAR
Üniversite Reformu ile birlikte Almanya’dan gelen bilim adamları ile birlikte Hulusi Behçet, Akil Muhtar Özden, Mazhar Osman gibi Türk tıbbının ünlü hocaları da İstanbul Tıp Fakültesi’nin ulusal ve uluslararası alanda parlak bir kurum haline gelmesini sağlar. Bu kurum 2018 yılında TBMM’nin aldığı bir kararla İstanbul Üniversitesi’nden ayrılır ve üç yıldır İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa olarak anılmaktadır. Şangay’daki Jiao Tong Üniversitesi tarafından hazırlanan “Dünyanın En İyi 500 Üniversitesi” listesinin içinde yer alan İstanbul Üniversitesi Nobel Kimya Ödülü’nü kazanarak ülkemiz adına büyük bir başarıya imza atan Aziz Sancar, 2006 yılında Nobel Edebiyat ödülünü alan Orhan Pamuk, Eurovision şarkı yarışmasında ülkemize birinciliği getiren Sertap Erener gibi ünlü, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” “Huzur ve “Beş Şehir” isimli eserleriyle geniş kitlelere ulaşan saygı değer Ahmet Hamdi Tanpınar gibi önemli isimleri mezun etmiştir. Bu köklü üniversitede tarihler 16 Mart 1978’i gösterdiğinde, Eczacılık Fakültesi önünde gerçekleşen bombalı ve silahlı saldırı neticesinde hayatını kaybeden 7 öğrencisini ise mezun edememiştir. Bu yazı, Avrupa’ya kıvılcım olarak giden ve ülkemize alev olarak dönen Türk gençlerine, İstanbul Üniversitesi’nin ilk rektörü Ord. Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, İlk Tıp Fakültesi Dekanı Ord. Prof. Dr. Tevfik Sağlam, ilk Fen Fakültesi Dekanı Ord. Prof. Dr. Kerim Erim, ilk Hukuk Fakültesi Dekanı Ord. Prof. Dr. Tahir Taner, İlk Edebiyat Fakültesi Dekanı Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü’ye, ülkemizi her alanda başarıyla temsil eden tüm İstanbul Üniversitesi mezunlarına, 16 Mart 1978 tarihinde gerçekleşen ve hala aydınlatılamayan cinayete kurban giden mezun olamayan 7 gence ithafen yazılmıştır. Bugün güzel şehrimiz İstanbul’u terk edip, başka şehir ya da ülkelere giden İstanbul Üniversitesi mezunlarına ise Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri ile bir çağrıda bulunuyoruz. “Sizleri bir kıvılcım olarak gönderiyoruz, alev olup geri gelin.”