Merhaba,

3 ağustos, Filipinler’de yaşayan ve saat farkı yüzünden arada bir görüşebildiğim, canım yeğenim Burak’ın doğum günüydü. Yeni güne uyandığımda, onun yattığı saat olduğundan sevgi dolu doğum günü mesajımı sosyal medyadan yazdım. Mesajımı yazdıktan sonra ne göreyim, sevgili Faik hocam Antalya’da herkesin sevdiği Neşe Annemizin hayata vedasını paylaşmış…

Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü sanki. Ölümünün ve onunla uzun zamandır bir araya gelememenin hüznü birbirine karıştı. Aslında önceleri, sıklıkla bir araya gelirdik. Saat kulesi döneminin cıvıl cıvıl Ansan bahçesinde, Hüseyin Çimrin, Mehmet Şener ve Neşe anneyle uzun uzun sohbetler yapmış biri olarak yazıyorum bu sözcükleri. Hatta bazen Suat Karel abimizde sohbetlerimize konuk olurdu. Güzel, samimi zamanların buluşmalarıydı bizim ki.

Suat abimin bilgisayarında ki fotoğrafları düzenlemek, Neşe anneme hikayelerini kolaylıkla yazabilmesi için word dosyasını nasıl kullanacağını öğretmek bahanesiyle, sıklıkla buluşurduk onların evinde. Yine bir akşam buluşmamızda, Neşe anneyle ikimiz bir yandan sohbet edip, mutfakta yemek hazırlarken konuşmaya o kadar çok dalmışız ki, az sonra içeceğimiz kırmızı şarabı salataya sirke olarak dökmüştük bile. Neşe anneyle önce şaşırıp ne yapsak derken sonrasında amannn biz bunu yeriz diyerek sofraya getirdiğimiz şaraplı salatayı güle eğlene yemiştik. 

O mavi gözlerinin içi gülse de kocaman hüzünleri vardı. Güzelliğinin bedelini öder gibi, hayat kıskanç davranmıştı ona. Can parçası evladına veda ettikten sonra sessizlerin dünyasının da annesi olmuştu. Her gün, bıkmadan usanmadan mezarlığa gidilir mi? Neşe Anne gitmişti… Onunla ilgili yazacak, söyleyecek o kadar çok şey var ki ne yazsam eksik kalacak hissi yaşıyorum. Kaleiçi sokaklarından ne zaman geçse herkesin hayranlıkla izlediği güzel kadın…

Sonra hani hayatlarımızda başımıza istemediğimiz ne varsa gelir ya, bilirsiniz çoğu insan yaşar. Dertler kamyonla önümüze dökülür, dertlerle uğraşırken dostlara, sevdiklerimize fazla vakit ayıramayız. İşte öyle zamanlarda uzun süre yüz yüze görüşemesem de telefonla aradım öyle hasret giderdik, Suat abimin vedasından sonra. Öyle böyle derken yıllar geçti.

Geçen yıl kendisini aradığımda kaldığı huzur evinin pandemi yüzünden, ziyaretçi kabul etmediğini söylemişti. Biraz konuşup gülüşmüştük. Sonra yine içine düştüğüm hayat koşturmacası ve derken sevgili Faik Ardahan hocamın sosyal medyada  Neşe Anneyi ziyaretlerini  gördüm, izledim. Canım hocam iyi ki varsın siz öyle anne, oğul ne güzel zamanlar geçirdiniz Neşe Anneyle. Ve zaman uçtu gitti biz hayatı yakalamaya çalışırken. Hiç vaktimiz olmadı sanki dertten tasadan bir daha hatır sormaya. Geriye dünyanın en acımasız kelimesi kaldı “keşke…”  Ah bu, insanın içini kemiren sözcük!

Antalya’nın en güzel kadını, koca yüreğinden taşan sevgisini herkesle paylaşan mavi gözlü kadın, yazar, anne, abla…

Sevgili Neşe Anne, ruhun evrenin sonsuzluğunda huzur bulsun. Sevdiklerinle buluşup gerçek mutluluğu yaşa. Işıklar yoldaşın olsun mavi gözlü sokak kedisi. Antalya’nın en güzel kadını olarak, seni hatırlayan son kişiye kadar yıllarca aramızda yaşayacaksın.

Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…