Merhaba,

Ve sonunda bunu da yaşadık. 60. Yılında portakal sonunda sınıfta kaldı, ORDA KALDI!

Yedinci Sanat, güzel sanatların geleneksel altı dalı olan resim ve heykel, mimari, dans, tiyatro, edebiyat, müzikten sonra eklenen, SİNEMA SANATINI anlatan bir deyim aslında. Ve hepimizin hayatında önemli bir yeri var sinemanın.

1992 yılında yerleştiğim Antalya’da uzun yıllar Ajans Pen ART grafik departmanı sorumlusu olarak çalıştım. Hayata erken veda eden sevgili Tamer UTKU ile kentimize değer katan birçok firmanın kurumsal çalışmalarını yapmanın yanı sıra ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ’ne imza atmanın gururunu yaşadık. O yıllarda sokaklar süslenir, herkes heyecanla film günlerini beklerdi. Bizlerde işin mutfağında, en iyi tasarımları üretmek için ter dökerdik. Güzel günlerdi. Sanat vardı, sanatçı vardı. 7. Sanat olarak adlandırılan sinemanı yeri vazgeçilmezdi.

Kentimizin canlı kütüphanesi, Antalya’nın kitabını, kitaplarını yazan sevgili büyüğüm Hüseyin Çimrin ile sanat sohbetlerimizin en vazgeçilmeziydi Altın Portakal. Elindeki müthiş fotoğraf arşivi ve biriktirdiği anılarıyla, Altın Portakalın ilk günlerini, heyecanını, sokakların coşkusunu ondan dinleme şansına erişmiş ve ardından yıllar sonra 2 Altın Portakalın tasarım ve baskı aşamasında yer almış olmanın mutluluğunu yaşayan biri olarak yazıyorum.

Yorgun saatler sonrası, festival çalışmalarını Ankara’ya baskıya gönderdiğimizde aramızda minik bir kutlama yapar, heyecanla baskıdan gelecek işleri beklerdik. Ve sokaklar, billboardlar, raketler her yer bizim tasarımlarımızla dolar, broşürler, kataloglar elde ele gezerdi. Ve beklenen tarih geldiğinde bizde aynı heyecanla filmleri izlemeye gider, reklam ajansımızın yan kuruluşu olan Radio BOX’da gelen misafir sanatçıları konuk ederdik. Gerçekten sanat dolu günlerdi.

Ne yalan söyleyeyim uzun yıllardır Altın Portakal Film Festivaline gitmez, filmleri takip etmez oldum. Çünkü Antalya sokaklarında coşkusu hissedilmeyen festival benim için körler sağırlar birbirini ağırlar durumuna düştü. Yurt dışında yaşanan festivalleri düşünün, sokaklar insan dolu, kent tüm damarlarına kadar festivali yaşıyor. Bizde ise bildiğiniz gibi işte coşku yok, yazarken bile enerjinizi yok ediyor…

Sosyal medyanın iyiden çok kötüye daha kolay kullanıldığı zamanlarda, Cumhuriyetimizin 100. Yılına yakışır bir festival beklerken, siyaset SANATI yok etti. Amerikan filmlerinin müptelası haline getirilen ülkemizde, bizim sinemamız KANUN HÜKMÜ’ne takıldı. Sinema özgür insanı yaratma çabasını göstermek için çırpınsa da ne yazık ki kanun hükmüyle sansüre uğradı. Oldu mu bu şimdi?

Geçen gün Belediye Başkanımız açıklama yaptı. 2023 yılı bitmeden 100. Yılımıza yakışır bir festival yapacağız dedi. Merakla, coşkuyla bekliyoruz sayın başkanım. Çünkü festivalimizin 60. Yılında özgür Türk insanı olarak sanatın özgür kalmasını istiyoruz. Sosyal medya festivalimizin geldiği son durumu yazan, çizen ve hatta alay edenlerle dolu. Bu sorunu çözeceğinize olan inancımla…

Özgür bir dünyada, sanatla iç içe, sansürsüz yaşamak dileğiyle…

Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…