Merhaba,

Mevsimsel döngü, okulların açılması derken, hepimiz farklı koşturmacalar içindeyiz. Sıcaktan bunalan bedenimiz gerçek sonbahara özlem duyarken, cebimizi yakan faturalarsa, işin cabası.

Şöyle bir düşününce insanın üç temel ihtiyacından yola çıkan sistem, yolunu şaşırmışcasına devam ediyor. Hatta şu anki hayatlarımız, şoförü olmayan araç gibi. Savrulup gidiyoruz işte.

Sonbahar geldi, belki bir iki ay klimadan kurtulacağız diye düşünürken temel ihtiyaç malzemelerinin insan hayatından koşar adımlarla uzaklaşması ise inanılmaz bir şey.

Giyinmek, barınmak ve yeme içme üzerine kurulu olan bu dünya düzeninde, gelinen noktaya bakınca, evimiz olan dünya parsel parsel satılırken, parası olmayanlar barınaksız kalıyor. Hatta taaaa uzaklardan gelenler sayesinde üç kuruşu yok olup gidiyor insanın, hem de kendi ülkesinde. Her şeysiz kalıyor kendi memleketinde.

Giyecek desen ayrı bir hikaye, bedeni korumak için giyilmesi gereken kıyafetler günümüzde yolda yürüyen iç çamaşırlı insanlara dönüştü. Ama bizim gibi hayatın gerçekliğinin farkında olanlar için hala üç temel ihtiyaç çok önemli. Soğuktan ve sıcaktan korunmak için giyilmesi gereken kıyafetler çoğumuzun ulaşamayacağı rakamlarda. Zaten son zamanlarda her şey bir avuç insanın rahatlığı için değil mi? Aslında gizli bir kölelik dönemindeyiz… Aşağıdakiler ve yukarıdakiler arasındaki uçurum gittikçe çoğalıyor. Ve biz insanoğlu pamuklu kıyafetlere ulaşamıyoruz. Sistem diyor ki penye sadece kelime olarak bildiğin, ama giydiğin değil.

Yiyeceğe gelince durum daha da vahim, toprağı zehire bulayan zihniyet, bitkiyi çekirdeksiz hale getirmekle kalmayıp yediklerimizi vitaminsiz bir posaya dönüştürdü. Hatırlar mısınız, eskiden yiyeceklerin üzerinde son tüketim tarihleri olmazdı çünkü o yıllarda yiyeceğe katkı malzemesi koyulmazdı. Tereyağını, yumurtayı yerken korkmazdık. Gezen tavuk yumurtası diye saçma bir söz yoktu, çünkü bütün tavuklar gezerdi. Ta ki çiftliklerde sabaha kadar yanan ışık altında yemek yemeğe mahkum edilmiş tavuklarla tanışana kadar…

İnanın bu konuda sabaha kadar yazsam, konuşsam derdim bitmez. İnsanın evriminde bir sorun olduğunu her zaman kabul eden ben, bu kadar saçma bir döneme denk gelmekten dolayı çok üzgünüm. Pazarda bulamadığım o şekilsiz domatesi bakkaldan almanın şaşkınlığı bir yana, musluğumdan akan suyu içemediğime mi yanayım inanın bilmiyorum.

Başta söylediğim gibi üç temel ihtiyacın dallanıp budaklanıp geldiği noktada çaresiz kalmışlardan biri olarak şaşkınlıkla seyrediyorum dünyayı. Ağaçları kesip ev yapan insanlarla, evini bitirdikten sonra ağaçları kesmeyin diye bağıranlarla aynı havayı soluyorum. Ve o insanlardan çok utanıyorum. Dünya her geçen gün daha yaşanır bir yer olması gerekirken, kötüye giden bir döngünün içinde devinip duruyorum.

Üç temel ihtiyaç… Yemeliyiz ki bedenimiz sağlıklı olsun, ama artık yiyemiyoruz! Giyinmeliyiz ki sıcakta ve soğukta bedenimizi koruyabilelim! Ama giyinemiyoruz… Ve Barınmamız gerekiyor. Tarihteki gibi vahşi hayvanlardan değil kendi ırkımızdan korkuyoruz artık. Ve çok haklıyız değil mi? Ama bir ev sahibinin iki dudağı arasındayız çünkü sistem bizi korumuyor. Artık barınamıyoruz.

Eşittir üç temel ihtiyacın amacından çıktığı, insanın sistemin oyuncağı olduğu bir dönemdeyiz. Zengin hayatlara keyifler dilerken bizim gibi yok olmaya yüz tutmuş yaşamlara evrenden yardım diliyorum. Umarım yaşadığımız bir rüyadır ve uyandığımızda derin bir ohhh çekeriz.

Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…