Mayıs ayının ortalarına yaklaşırken Antalya’nın alışık olduğumuz sıcaklarına henüz kavuşamamış olmak, birçok kişiyi şaşırtıyor. Normalde 30 dereceyi görmeye başladığımız günlerde, hava sıcaklıklarının 25 derecenin altında seyretmesi ve akşamları soğuk rüzgârların esmesi dikkat çekiyor. Üstelik neredeyse her akşam yağmurla buluşuyoruz. Peki, bu durum tesadüf mü, yoksa daha büyük bir değişimin parçası mı?

Son yıllarda dünyanın dört bir yanında iklimde dengesizlikler gözleniyor. Bir yerde kuraklık yaşanırken başka bir yerde şiddetli yağışlar görülüyor. Bu dengesizliklerin ana nedeni olarak küresel ısınma gösteriliyor. Atmosfere salınan sera gazları, yeryüzünün genel ısısını artırıyor ve bu da iklim sistemlerinde beklenmedik sonuçlar doğuruyor.

Antalya gibi tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı bölgelerde bu etkiler daha belirgin hissediliyor. Yazları aşırı sıcak ve kurak, kışları ise daha yağışlı ve düzensiz hale geliyor. Şu anda yaşadığımız serin ve yağışlı Mayıs ayı da, küresel iklim değişikliğinin bölgesel bir yansıması olabilir. Çünkü iklim değişikliği sadece "ısınmak" anlamına gelmiyor; mevsimlerin kayması, aşırı hava olaylarının artması ve sıcaklık dalgalanmaları da bu sürecin bir parçası.

Önceden kestirebildiğimiz bahar ayları, artık her yıl sürprizlerle dolu. Bir gün güneşin tadını çıkarırken ertesi gün montlara sarılmak zorunda kalıyoruz. Tarım sektörü de bu belirsizlikten olumsuz etkileniyor. Çiçeklenme döneminde gelen beklenmedik yağmurlar, ürün verimini düşürebiliyor. Zeytin, narenciye ve sebze üretimi bu yıl ciddi sınavlar verecek gibi görünüyor.

Antalya’da yaşayan bizler için alışkanlıklarımızı gözden geçirme zamanı geldi. Belki de artık "Mayıs’ta denize girilir" düşüncesini yeniden tanımlamak gerekecek. Doğanın ritmi değişiyor ve biz de bu ritme ayak uydurmak zorundayız. Mevsim takvimleri eskisi kadar belirgin değil.

Küresel ısınmanın etkilerini sadece sıcak hava dalgaları ya da kuraklık olarak görmek yanıltıcı olur. İklim değişikliği, doğanın dengesini alt üst ederken ani soğumaları, beklenmedik yağışları ve mevsim kaymalarını da beraberinde getiriyor. Bu yüzden bugünlerde yaşadığımız serin akşamlar, buz dağının sadece görünen kısmı olabilir.

Peki, biz ne yapabiliriz? Elbette bireysel olarak küresel ölçekteki değişimi durdurmamız mümkün değil. Ancak enerji tasarrufu yapmak, geri dönüşüme önem vermek, doğaya daha duyarlı bir yaşam tarzı benimsemek gibi adımlarla bu süreci yavaşlatabiliriz. En azından yaşadığımız çevreyi korumak için elimizden geleni yapmalıyız.

Antalya’nın portakal çiçeği kokulu sokakları, denizle iç içe yaşayan insanları ve yeşil doğası hepimizin ortak mirası. Bu güzellikleri geleceğe taşıyabilmek için iklim değişikliğini sadece haberlerde duymakla kalmayıp, hayatımızın bir gerçeği olarak kabul etmeliyiz.

Mayıs ayı, belki de bize doğanın değiştiğini, bizim de değişmemiz gerektiğini fısıldıyor. Her serin akşam, geleceğimiz için daha çok düşünmemiz gerektiğinin küçük bir hatırlatıcısı gibi… Umarım bu yıl yaşadığımız bu farklı bahar, hepimize biraz daha doğaya saygılı bir yaşamın ne kadar kıymetli olduğunu anlatır.