Önceki makalelerimde de belirttiğim gibi ABD bu savaşı çıkarmak için kışkırtma, tuzak, yem atma gibi her yola başvurmuştur.

Fakat yine öncelikle belirtmeliyim ki Putin, ABD’nin kurduğu tuzaklar ve kışkırtmalar karşısında kendisini savunmak zorunda kalan masum bir lider de değildir. Dünya barışının katledilmesinde o da en az ABD kadar suçlu ve sorumludur.

Çünkü Putin son yıllarda izlediği politikalarla bir yandan Stalin’leşerek, Sovyetler Birliğini diriltmeye çalışırken, bir yandan da Petro’laşarak, Rus Çarlığına oynamaya kalkışmıştır.  Yani ABD’nin onu tahrik ve tehdit etmesi kadar Rusya da başta Rusya Federasyonu içindeki Rus olmayan halklar olmak üzere, Avrupa ve dünya için bir tehdit ve tahrik unsuru haline gelmiştir.

Bunları anlayabilmek için son yıllarda Putin’in neler yaptığına bakmak gerek. Başbakan olduğu dönemde 1999’da Çeçenistan kentlerini yerle bir eden savaşı başlattı. Böylece Rusya Federasyonundan ayrılmayı düşünen federe cumhuriyet ve özerk yönetimlere bir gözdağı vererek federasyon içinde ayrılmaya kalkanları ezeceğini gösterdi. Sonra da yönetimi otokratlaştırarak, özerkleştirmeleri anlamsız kılacak biçimde etkisizleştirdi ve artık ülkede her şey Putin demekti.

İkinci aşamada, Sovyetler Birliği dağılırken oluşturulan 25 Aralık 1993 Federasyon Anayasasını değiştirerek, Federasyonu ortadan kaldırıp Rusya’yı üniter bir devlet yapmak istedi. Yeni anayasa 2019 Sonlarında Putin’in isteğiyle hazırlanarak 2020’de Rusya Duma’sında da kabul edilerek, Temmuz 2020’de yürürlüğe girdi. Yeni anayasa ile hedeflenenleri şöylece sıralayabiliriz.

1-Asimilasyon: Rusya, Federasyon içinde yaşayan diğer milletleri asimile ederek Ruslaştırmak istiyor. Sovyetler Birliği Döneminde Stalin’in soykırım, katliam ve sürgünlerle yapmaya çalıştığı Slav milliyetçiliğini Putin, yasal dayatmalarla sürdürerek eski Sovyet topraklarında yaşayan herkesi Ruslaştırmak istemektedir. Aşağıdaki yeni anayasa maddesi bunun için konulmuştur.

“Rusya Federasyonu topraklarında, devlet kurucu halkın dili olan Rusça devlet dilidir. Rus halkı devlet kurucu bir halk olduğu gibi, Rusya Federasyonu’nun ortak hukuka sahip halklarının çok milletli ittifakına dahildir.”

Anayasa maddesinde açık ve net olarak belirtildiği gibi Rus ırkının ‘devlet kurucu halk olarak’ gösterilmesi ırkçı ve ayrımcı bir yol izleneceğinin göstergesidir. Kısa süre sonra Rusların üstün halk olduğu ve diğer halkların Rusların egemenliğine tabi olduğunu destekleyecek kararların gelmesi beklenmektedir.

Bazı yazarlar Rusya’nın bu ırkçı, ayrımcı ve yayılmacı tutumuyla 2. Dünya Savaşında yok etmekle gurur duyduğu Nazizm’i anayasal kural haline getirdiğini ve Hitlerin rüyasını gerçekleştirdiğini ileri sürmektedir. Bu durum da Rusya’da yaşayan fakat Rus olmayan halklar için yaşam ve varlığını sürdürme hakkının ortadan kaldırılması için her yola başvurulacağını göstermektedir.

2-Dil giderse kültür gider: Bilindiği gibi kültürün temel ögesi dildir. Rusya Federasyonu’nda 193 etnik gurubun konuştuğu diller var. Bunlardan 150 tanesi aktif biçimde konuşulan dil olup 37 tanesi de resmi dildir. Ve bu dillerde oluşmuş kültürler vardır ki: bu kültürlerin çoğu Ruslar bir millet olarak ortaya çıkmadan binlerce sene eskiye kadar gitmektedir. Bu dillerin ortadan kaldırılması bir çeşit kültür soykırımı, kültür katliamı sayılır. Çünkü dil ortadan kalkarsa o dilde oluşan kültür de kaybolur.

3-Federasyonu bitirdi.   “Rusya Federasyonu toprakları, kurucu unsurların toprakları, iç sular ve karasuları ile bunların üstlerindeki hava sahasını içerir. Rusya Federasyonu topraklarında, Federal Yasalara göre federal bölgeler oluşturulabilir. Federal bölgelerde kamu otoritesi, belirtilen federal yasa ile organize edilir.”

Yetkililer yeni anayasayı, neler getirdiğinden çok neler götürdüğüne göre değerlendiriyor. Yeni anayasanın getirdiği tek hak, Putin’e 2036 yılına kadar iktidarda kalma hakkıdır.

Götürdüklerine gelince, bu maddeye göre, Putin federe devlet ve özerk bölgelerde yeni düzenlemeler yapma yetkisini almış oluyor. Buna göre federe devletlerin ve özerk bölgelerin özerkliğini kaldırabilecek veya yeni özerk bölgeler oluşturabilecektir. Nitekim Putin bu yetkiyi kullanarak bunların özerkliğine son vermiş olup bunların herhangi bir Rus Oblast’ından (vilayetinden) farkı kalmamıştır.

Artık Tataristan dışında hiç bir federe devletin başkanı, cumhurbaşkanı unvanını kullanmıyordu. Tataristan için de “Bir ülkede iki cumhurbaşkanı olmaz” diye Putin’in itirazları vardı. Nihayet 14 Aralık 2021 tarihinde Rusya Duması bölgelerdeki hakimiyeti düzenleme yetkisine dayanarak, Tataristan’da bugüne kadar kullanılmakta olan “Cumhurbaşkanı” sıfatının kaldırılmasını kabul etmiştir. Kazan Tatar aktivist, QHA yazarı Roza Kurban, bu karara karşı yaptığı açıklamada şöyle diyor. 

“Bilindiği üzere Rusya’da Ruslardan sonra en büyük nüfus Kazan Tatar Türkleridir. Bir de Tataristan Rusya Federasyonu’na katıldığına dair hiçbir belge imzalamamış, 1992 yılının martında referandum yapılmış ve halkın yüzde 62,2’si Tataristan’ın bağımsızlığından yana oy kullanmıştır. Buna rağmen yürütülen bu dayatma siyaseti, Rusya’nın gerçek yüzünü ve Rus olmayan milletlere karşı tutumunu ortaya koymaktadır. Rusya Federasyonu’nda Rus olmayan halkları yok sayan anayasa değişikliği ile ana dili başta olmak üzere halkların tüm hakları gasp ediliyor.” 

Sonuç olarak, bu yeni anayasaya dayanarak Federe ve özerk cumhuriyetlerin özerkliği kaldırıldı ve doğrudan merkeze bağlandı. Federe devlet ve özerklik kalmadı. Bunlar sıradan birer oblast (vilayet) haline geldi. Devletin adı Rusya Federasyonu olsa da devlet artık Rusya Çarlığı haline geldi.