"Kadınsın, başbakan da olsan, kaymakam da olsan anne olacaksın, ev kadını olacaksın, yemek yapmayı öğrenmelisin."
Derdi annem küçükken. Yemek yapmayı kadın olmakla özdeşleştirirdi, yemek yapmak kadının göreviydi. Yemek yapmayı bilmeyen kadın eksik kadındı...
Yemek yapmayı bilmeyen erkek eksik değildi oysa. Erkek çocuğa yemek yapmak öğretilmezdi, erkek zaten yemek yapmayı bilen bir kadın bulup onunla evlenir, ömür boyu yemek ihtiyacı karısı tarafından giderilirdi.
Ne kadına yükletilmeli yemek yapmak, ne de erkeğe. Her ikisi de eğer isterlerse yemek yapmayı öğrenebilirler ama bunu hiç kimse için değil kendi karınlarını doyurmak için öğrenmeliler öncelikle.
Kadın da erkek de günümüzde hem dışarıda çalışıp hem evde çalışmakta. Böyle olunca ev işleri de eşler arasında paylaşılması gerekmekte. Kimse kimseye yük olmadan, ev işleri denge içerisinde yürütülmeli ki; o birliktelik hayatın zorlaştığı değil kolaylaştığı bir birliktelik olsun.
Kızlarımıza "Yemek yapmayı öğrenmek güzel bir şey. İstersen öğretebilirim. Karnın acıktığında dışarıdan yemek söylemek hem masraflı hem de sağlıksız olabilir. Kimseye de muhtaç olmaksızın kendi kendine yemek yapıp karnını doyurabilmek güzel bir yaşam becerisidir." diyerek istedikleri takdirde bu beceriyi kazandırabileceğimizi söylemenin daha doğru bir ifade olacağı ortadadır.
Kız çocuklarını "anne olacaksın" diyerek kodlamak da onların hayatına şimdiden yapılan bir müdahaledir. Anne olmak istemeyen birçok kadın vardır. Her kadın anne olmak zorunda değildir, her erkeğin baba olmak zorunda olmadığı gibi. Annelik ve babalık bir yaşam tercihidir. Bu tercihte bulunabilmek için bireyin öncelikle reşit olması gerekir. Bir kız çocuğunu birey olarak görmeyen, daha çocukken bile onu birilerinin annesi, birilerinin eşi olarak gören ataerkil anlayıştır Narin'lerin tabutuna gelinlik saranlar...Oysa o kız çocuğu belki de büyük bir bilim insanı olacaktır büyüdüğünde ya da bir cerrah... Kızlarımızın potansiyellerini keşfedecekleri alanlar yaratmak yerine onları anne olmakla sınırlamak ataerkil anlayışın sonucudur maalesef.
Kadını yalnızca anne ve eş olmakla sınırlandıran ve potansiyelini gerçekleştirmesini engelleyen, baskılayan, pasifleştiren anlayışın karşısında dimdik durabilmeliyiz artık hep birlikte. Kadın ne eştir, ne annedir, kadın öncelikle bir bireydir. Kadının kendi hayatıyla ilgili seçimleri vardır, isterse evlenir, çocuk sahibi olur, istemezse hiç evlenmez. Kadın isterse işe girip çalışır, istemezse çalışmaz. Kadın isterse hem evlenir, hem mesleğini sürdürür, hem çocuk sahibi olur. Kadın isterse yeni anne olduğu dönemde mesleğini bırakır daha sonra tekrar işine döner. Tüm bunlar kadının kendi tercihidir. Her bir durumda kadının seçimlerine ve hayatına saygı göstermeyi öğrenmemiz gerekmektedir toplum olarak.
Daha 13-14 yaşlarında genç kızlığa doğru adım atmışken; “Eve gelen beni değil seni ayıplar kızım, evde genç kız var bu ev neden bu kadar kirli derler" derdi annelerimiz. Evde bir genç kız varsa ev temizliğinin sorumlusunun o olduğu öğretilmeye başlamıştı daha yetişkin olmayan bedenlerimize. Kadınları ev temizlemek, çocuk bakmakla sınırlayan anlayışa karşı durabilmek, 13 yaşında bir ergen kız çocuğu için hiç de kolay değildi.
Öğretmenlik mesleği tam kadına göre bir meslek olarak görülür, kız çocuklarını öğretmen olmaya yönlendirirdi anne ve babalar. Oğullarına öğretmen kız arardı teyzeler. Öğretmen olunca kadının evde vakti çok olacak, çocuklarına daha iyi bakıp evin işleri ile daha iyi ilgilenebilecekti. Yani yine kadının iyi bir eş ve anne olabilmesi için yapılıyordu meslek seçimine yönelik planlar.
Kadının eş ve anne çemberinden çıkıp birey olabilmesi için öncelikle kız çocuğu yetiştiren ebeveynlere iş düşüyor. Bir kız annesi olarak kendi uğramış olduğum cinsiyet ayrımcılıklarını kızıma yaşatmamak için her geçen gün çaba harcıyor, kızımın bu kodlarla büyümemesi için sürekli kendimi sorguluyorum.
Kızlarımızın cinsiyet ayrımcılığına uğramadığı, birey olarak özgürce kendilerini ve yeteneklerini keşfedebilecekleri alanlara sahip oldukları, eş ve anne olma sarmalı dışında da güzel bir hayatlarının olabileceğini düşünebildikleri güzel günlerin ümidiyle...