Merhaba,

Bilirsiniz sürekli aynı familyadan olduğum insanı ve bize yararı olmayan, desteklemeyen kuralları yazar dururum. Biraz fazla farkındalığı yüksek biri olduğumdan herkesin uyumla yaşadığı yerde ben uyumsuz gibi görünürüm. Çünkü familyamla aynı dili konuşamıyorum. Sorunum çok büyük.

Bu yazımda size başımdan geçen saçma şeyleri yazacağım. Tabii sadece okuduğumuzla kalacağız, çözümsüz bir sistemde boşlukta yaşar gibiyiz çünkü.

Apartmanı bulan kişiye önce tüm sevgilerimi ileterek başlamak istiyorum. Birbirini konuşarak anlayamayan insanları “ insan konservesi “ gibi alt alta üst üste yaşamaya zorlayan sistemi anlamakta çektiğim zorlukla gelelim konuya.

Birbirine merhaba demeyen, yöneticisi olmayan, kimsenin diğerine saygı duymadığı bir apartmanda yaşamak zorunda kalmak benim durumum. Hani anadan babadan minicik toprağım olsa saniye yaşamazdım bu yaşayan ölülerle.  Sanırım artık herkesin çok zengin olduğu düşünülerek bacasız evler inşa edilmekte. Bende bu evlerden birinde Antalya merkezde yaşamaya çalışıyorum. Ve evlerimizi yaz aylarında olduğu gibi kış aylarında da ne yazık ki klima ile ısınmak ya da soğutmak durumunda kalıyoruz. Buraya kadar sorun yok.

Katların en altında oturunca, üzerinize silkeleyen, astığı çamaşırları balkonundan aşağıya sizin ağzınızın içine kadar uzatıp asan, kapıları kapatırken hayata dair tüm hıncını alan, evde ne varsa çekeleyip size huzur vermeyeniz çok oluyor. Müzik ve Tv gürültüsünü saymıyorum bile… Birde klimalar var tabii! Eski klima motor gürültüsü ayrı dert, klima hortumundan sizi yıkarcasına aşağıya dökülen su ayrı… Ne çok derdim varmış birden kendime acıdım inanın ki!

Geçenlerde Kaleiçi sokaklarında ayağımı burktuğum için evren beni bu saçma sapan apartmandan bir yere çıkamamaya mahkum etmedi mi birde! Durumum içler acısı inanın.

Elektrik ülkemizde çok ucuz olduğundan, sıcaktan nefes alamadığım ana kadar klimayı açmadan oturuyorum inanın. Öyle anlardan birinde açık camımdan aşağıya inen suyu fark ettim. Aman efendim ona su denmez, mini bir şelale…  Hatta geçen hafta yine olmuştu, bütün camlarımı evimi yıkamışlardı yine. Yani bu ilk olay değildi. Ve bana kaba bir şekilde suçlu benmişim gibi bağırmışlardı. Neyse olay tekrarlanınca üst katta yaşayan yürüyen ölülere apartman grubundan mesaj yazdım. Ama değil onlar hiç kimse umursamadı. Biz bu duruma toplumca alışkınız değil mi? Sorun seninse her şey önemli, değilse BANANE!

Evin içinde topal bir ayakla gezemezken, akan suyu nasıl temizleyeceğimi düşünmeye başladım. Bu arada sinirlerim ne halde hiç sormayın. Hani diyorlar önce komşunuzu uyarın. Gruptan bir daha uyardım. Sonra kadını aradım ama kapı duvar olmuş maalesef. Son çare polisi aramak kalınca “ Beni buna siz mecbur bıraktınız. Ben gereken uyarıları yaptım, sorunu çözün diye rica ettim  “diye yazarak polisi arayacağımı yazdım. Ve işte muhteşem an… ARADIM

Bu arada üst balkondan annesine, haklıymış gibi  “ bir b….k yapamaz “ diyen günümüz genç kızlarından birinin sesi. Hayal edebiliyor musunuz tipi? Korkunç, bunlar yarının duyarsız ve eğitimsiz anneleri…

Bu kötü sözü duyarken aramaya devam ettim. Sonunda telefon açıldı. Bütün gün insan sorunu dinlemekten yorulmuş olan santral memuru hayattan bezmiş. Kimsenin derdini dinleyecek hali kalmamış. Çabuk anlatın diyen bir ses, efendim diyelim kekemeyim beni dövecek misiniz? Nedir bu ya? Tahammül sınırlarımız sadece göçmenlere mi? Her yerden fırça yemekten öz güvenimizi kaybeden bir millet olduk çıktık. Beni düzgün dinlemediği gibi bu topal ayakla karakola yönlendirdi. Pat kapattı. Yaşadığım şoku size anlatamam.

Hayda ben sulu bir ortamda çözümsüz, üstteki hayatından mutlu diye düşünürken telefonum çaldı. Acil Durum Numarası adı altında arayan numarayı hemen açtım. Karakolun adını duyunca arama gereği duyulmuş. Arayan kişiye çabucak derdimi anlattım ve lütfen rica ediyorum bu çözümsüz kalmamalı dedim. Kiminle konuştum bilmiyorum ama o kişiye sonsuz teşekkür ediyorum.

İnanın 10 dakika içinde geldiler. Genç memurlara derdimi anlatırken, üst komşunun “ yalan söylerken burnu uzamayan pinokyo “ gibi olan eşi geldi ve şaşırmış numarasıyla saygılı bir apartman komşusu rolünü oynadı. Şaka gibiydi. Bütün gün kim bilir kaç yalancıyla muhatap olan polis bu tip pinokyolara inanır mı? Tabii inanmadı. Gündüz başlayan sorunu sanki az önce olmuş gibi koşa koşa tamir etmeye gelmiş pinokyo! Bak sen… Benim ev şelale, ben topal ve uyumlu yalancı karşımda…

Memur beyler gider gitmez gecenin bir yarısı su durdu, o bulunamayan hortum bulundu. Tahliye hortumu balkona alındı ve alttaki dükkanla ben bu şelaleden kurtulduk. Demek ki yapılabiliyormuş. Sonuç olarak tabii ben kazandım. Fakat üstteki yürüyen ölüler hortum ekleyerek olaydan kurtulduğunu düşünüyor. Ama ben bittiğini düşünmüyorum. Ayağım alçıdan çıkar çıkmaz şikayet dilekçesi için karakola gideceğim. Neden mi? Bu tip, bizim hayatlarımızı daraltan insanlara izin vermemeliyiz. Kim uğraşacak canım karakolla falan demeden uğraşacağım. Belki hayatlarında ilk kez insan olmayı ve bir daha insanlarla alay etmemeyi öğrenirler. Hani genç kıza benzeyen şey demişti bana…

O yüzden hakkınızı arayın efendim. Susa susa, korka korka ne hale geldik. Susmayın! Susmayın ki pinokyolar çoğalmasın. Suçlu korkar, biz suçlu muyuz? Ve lütfen sevgili sistem kolay işle ki derdimizi rahat anlatalım. Sizlere saygıyla yaşayacağınız insan konserveleri dilerken kendime de bahçeli bir ev diliyorum.

Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…