Hayatımızda sınırlı iki şey vardır; enerji ve zaman. Bu iki kaynak, tıpkı cebimizdeki para gibi dikkatli kullanılmazsa tükenir. “Cebimizde sınırlı para olduğunu bildiğimizde neye harcayacağımızı düşünürüz.” Ama söz konusu enerji ve zaman olduğunda, sanki sonsuzmuş gibi harcarız.
Oysa o da biter hem de fark etmeden.” Bu nedenle önemli olanlara daha çok, önemsiz olanlara daha az yatırım yapmamız gerekir. Ama gerçek hayatta bu çoğu zaman tam tersi olur. Önemsiz, gereksiz ayrıntılara harcadığımız enerji ve zaman, asıl kıymetlilerden alır…
Örnek vermek gerekirse: Gün içinde bizi geliştirecek, huzur verecek, ilişkilerimizi besleyecek şeylere %80 oranında enerjimizi ve zamanımızı ayırmamız gerekirken, biz bu oranı çoğu zaman tam tersine çeviriyoruz. Zihnimiz önemsiz detaylara saplanıp kalıyor. Bu da bir süre sonra ruhsal olarak ciddi yıpranmaya yol açıyor. İşte bu yüzden, anksiyete sadece kaygı değildir. Aynı zamanda kronik bir yorgunluk halidir. Kişi bazen neden yorulduğunu bile bilmez. Çünkü yorgunluğu, yaptığı işlerden değil; düşündüğü şeylerden kaynaklanır.
Anksiyete bozukluğu yaşayan bireylerde bu durum daha da belirginleşir. Zihin sürekli meşguldür; ancak genellikle olma ihtimali olan her şeyle. “Ya şöyle olursa, ya böyle olursa?”larla dolu bir dünya kurar kişi kendine. Sürekli bir şeyleri kontrol etme, her ihtimale karşı hazırlıklı olma ve tetikte kalma hali hâkimdir. Oysa yaşam olma ihtimali olan her şeyi kontrol etme çabasına girerek geçmez; yaşanarak, “anda” kalarak ilerler.
Anksiyete bozukluğu yaşayan bireylerin durumunu terapi seanslarında kullandığım ‘zihinsel çanta’ metaforuyla şöyle anlatıyorum: Hava güneşli. Dışarı çıkacaksınız. Ama zihin başlar: “Ya yağmur yağarsa, yağmurluk alayım… Güneş fazla gelirse, güneşlik alayım… Terleyebilirim, yedek iç çamaşırı ve tişört alayım… Ya ayakkabım vurursa, bir de terlik alayım… Susayabilirim, bir de su şişesi…”
Sonuç: 10 kiloluk bir çanta.
Bu çantayla ne kadar dolaşabilirsiniz? 15 dakika, belki 30. Sonra yorulursunuz, sıkılırsınız, eve dönmek istersiniz. İşte hayat da böyle bir yük haline geliyor. Zihinsel çantanıza doldurduğunuz her “gereksiz önlem”, her “olur sa…” ihtimali sizi yaşamsal olarak aşağı çekiyor.
Bu yüzden anksiyete sadece bir kaygı hali değil, zihinsel bir yorgunluktur. Ve bu yorgunluk uzadıkça, yaşamdan zevk alma kapasitesi düşer. İşte depresyonun anksiyete bozukluğuna sıklıkla eşlik etmesinin önemli sebeplerinden biri de budur.
Çözüm, her şeyi kontrol etmeye çalışmak değil; zihinsel kaynaklarımızı neye harcadığımızı fark etmek, sınır koymak ve değere yönelmektir.
Bu yazıyı okurken kendinize şu soruyu sorabilirsiniz:
“Ben enerjimi ve zamanımı gerçekten değerli olan şeylere mi harcıyorum?”
Yoksa günümün büyük kısmı, belki de hiçbir zaman gerçekleşmeyecek senaryoların düşüncesiyle mi geçiyor?
Hayat hafif yaşamaya uygun bir yolculuktur.
Ne kadar az taşır, o kadar çok yürürsünüz.
TERAPİ NE SAĞLAR?
Psikoterapi sürecinde; Zihinsel kaynaklarınızı fark etmeyi, gerçekçi düşünmeyi öğrenmeyi, değerlere dayalı bir yaşam kurmayı, anksiyete ve yorgunluk döngüsünü kırmayı amaçlıyoruz.
Unutmayın, zihinsel çantanızı birlikte hafifletebiliriz.