Bu yazıda 2007 sonrası referanduma giden yolda, siyasetin, paranın izinden olanları da bir hatırlayalım.

2007 sonrası yargı, medya ve sivil toplum üzerinde daha fazla siyasi etki tartışmaları başladı. Ergenekon-Balyoz gibi davalarla birlikte kurumlar arası gerilim arttı.

Merkez Bankası, BDDK gibi kurumlar hâlâ bağımsızdı ancak hükümetin yönlendirme çabaları başladı.

2010 sonrası bu trend hızlandı (özellikle ekonomi yönetiminde).Kurumsal bağımsızlık yok edilmeye başlandı.

2007 sonrası büyüme dış kaynak girişiyle şişirilen tüketim odaklı hale geldi.

Bu model 2008 krizine zemin hazırladı (dışsal şoklara karşı kırılganlık arttı).

Dış borçlanma, cari açık ve kurumsal zafiyetler gelecekteki krizlerin habercisi oldu.

2007 sonrasında Türkiye’de yaşanan Ergenekon ve Balyoz davaları, 2010 anayasa referandumu ve ekonomik model değişimi, birbirinden ayrı olaylar gibi görünse de, aslında ortak bir siyasi-ekonomik dönüşüm sürecinin parçasıydı. Bu olaylar hem birbirleriyle ilişkili, hem de 2001 sonrası kurumsal reformların erozyona uğradığı dönemin işaretçileri oldu.

2008’de Ergenekon soruşturmasıyla, ordu içindeki darbe planladığı iddia edilen bazı yapılanmalara yönelik operasyonlar başlatıldı.

2009’dan itibaren Balyoz ve diğer davalarla çok sayıda asker, gazeteci, akademisyen ve sivil tutuklandı.

Bu davalar, “vesayet sisteminin çökertilmesi” olarak sunuldu ve AKP ile Gülen Cemaati’nin ittifakıyla yürütüldü. Sonrasında hatırlayalım, ‘’Kandırıldık’’ açıklamaları yapıldı.

2012’ye kadar çok sayıda general ve subay tutuklandı. TSK içindeki geleneksel laikçi çizgi zayıfladı.

2013 sonrası bu davaların delil üretildiği, adil yargılama ilkesinin çiğnendiği ortaya çıktı ve 2014’te çoğu hüküm bozuldu, sanıklar beraat etti.

Bu arada ekonomik düzlemde de değişim gerçekleşiyordu.  2002–2007 Arasında Derviş-Babacan çizgisinde, yapısal reformlara, mali disipline ve fiyat istikrarına dayalı bir ekonomik model vardı.

2008’deKüresel kriz sonrası düşük faiz – yüksek kredi büyümesi politikası benimsendi.

İç talep, inşaat ve özel tüketimle büyüme sağlandı. Yapısal reformlar geri planda kaldı; ekonomide “kolay para” dönemine geçildi. Kamu çalışanlarına emeklilik yasaları ve özendirmesi yapıldı.

2008 Küresel Finansal Krizi Etkisi (2008-2009)

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye de bu krizden etkilendi. Türkiye 2009 yılında %4.7 oranında küçüldü. İşsizlik oranları arttı; 2009’da işsizlik %14 seviyelerine ulaştı.

2001 krizinden sonra yapılan IMF anlaşmaları 2008’de sona erdi. 2010 itibarıyla IMF ile yeni bir

stand-by anlaşması yapılmadı; Türkiye IMF’siz bir büyüme politikası izlemeye başladı.

Bu arada, Türk Lirası’nın Durumu yeni haliyle de zorda kaldı. Yani 6 sıfırsız haliyle. Küresel kriz nedeniyle 2008 sonlarında ve 2009 başlarında Türk Lirası ciddi şekilde değer kaybetti. Dolar kuru 2008 başında 1.15-1.20 TL seviyelerindeyken, kriz döneminde 1.70 TL seviyelerine kadar çıktı.

 Bu süreç hükümetin güven tazelediği elini rahatlattığı 2010 Anayasa referandumuna kadar sürdü. 2010daki stand-by anlaşması da İMF desteğiyle ekonomiyi rahatlattı.

Tarih: 12 Eylül 2010

1982 Anayasası’nın 26 maddesi değiştirildi. Hükümet referandumu “darbe anayasasını sivilleştirme” adıyla sundu.

HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değişti. Yargı organlarına Cumhurbaşkanı ve TBMM eliyle daha fazla atama yetkisi verildi. Memurlara toplu sözleşme hakkı, çocuk hakları gibi olumlu sosyal düzenlemeler de eklendi.

O dönemde çıkan tartışmalarda, yargı bağımsızlığının değil, yürütmenin yargı üzerindeki etkisinin artırıldığı savunuldu.

Bu değişikliklerin, özellikle FETÖ’nün yargı kadrolaşmasının önünü açtığı 2016 darbe girişimi sonrası netleşti.

2010 sonrasını da bir sonraki yazıya bırakıp, hoşça kal diyeyim….