Bugün size yapılan bir anlaşmayı anlatmak istiyorum. Bu anlaşma hem dünya hem de Türkiye için büyük bir önem taşımakta. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Anadolu’daki faaliyetlerine başladıkları günlerden itibaren üzerinde önemle durdukları konulardan biri, TBMM ile Sovyetler Birliği arasında karşılıklı menfaatlere dayalı ilişki kurarak, Batılı devletler karşısında bu devletin yardımını sağlayabilmekti. Ülke yönetimini Bolşeviklerin ele aldığı Sovyetler Birliği de, Anadolu’da batılı emperyalistlere karşı Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlatılan direniş faaliyetlerini yakından takip ediyordu. TBMM’nin açılmasından üç gün sonra, 26 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Paşa Lenin’e yazdığı bir mektupta, Ankara ve Moskova arasında askeri ve siyasi ittifak, kurularak, Batı Emperyalizmine karşı birlikte mücadele etmelerini istemiş, Ankara Hükümeti’nin Misak-ı Milliye dayalı politikasını açıklamıştı. Mustafa Kemal Paşa’nın Lenin’e yazdığı bu mektuba cevap, 3 Haziran’da Sovyet Dışişleri Bakanı Çiçerin’den gelmişti. Bu mektupla Sovyet Hükümeti ve T.B.M.M. Hükümeti arasında diplomatik ilişkiler resmen kurulmuştu. Bununla birlikte Çiçerin’in cevabında herhangi bir ittifaktan söz edilmiyordu. Sovyetlerin Ankara ile ittifaktan kaçınmalarının sebepleri vardı. Şöyle ki, Sovyet Hükümeti bu sırada İngiltere ile bir ticaret anlaşması yapmak için çalışıyordu. Türkiye ile İngiltere’ye karşı yapılan bir ittifak bu ticaret anlaşmasına engel olabilirdi. İkincisi, Sovyetler komünist olmayan ülkelerle ittifakı kendilerine uygun görmüyorlardı. Üçüncüsü, bu sırada Sovyetler, Polonya savaşı, General Wrangel ve Gürcistan’daki Menşeviklerle uğraşmaktaydı. Türkiye ile ittifak, Rus askerlerinin de Yunanlılara karşı mücadelesini gerektirebilirdi oysa Sovyetler bunu yapabilecek durumda değildi. Öte yandan, milliyetçi ve dost bir Türkiye’nin, Sovyetler ile İtilâf Devletleri arasında tampon bölge görevi görmesi, Sovyet itibarının İslâm ülkelerinde yayılmasına yardımcı olması ve Sovyet işgalindeki ülkelerde yaşayan Türk asıllı halkın ulusal duygularını dizginlemesi olasılığı Sovyet önderlerinin gözünden de kaçmıyordu. Nitekim Sovyetler Birliği çıkarları gereği o günlerde anlaşma imzalamamıştı. Ama Türkiye’ye özel bir önem veriyordu. Bu nedenle Türk-Sovyet ilişkileri Milli Mücadele yılları boyunca zaman zaman çıkan sorunlara rağmen iyi yönde ilerlemişti. Bu süreç içerisinde Sovyetler, Ankara’ya Ekim 1920’de bir elçi göndermiş, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa da Mustafa Kemal Paşa tarafından Moskova Büyük Elçiliğine tayin edilmişti. Ayrıca görüşmeler için de Meclis’ten Yusuf Kemal (Tengirşenk) ve Doktor Rıza Nur seçilmişlerdi. Bu Heyet 19 Şubat 1921’de Moskova’ya vardı. Bu ortamda 26 Şubat 1921’de görüşmeler başladı ve TBMM adına Ekonomi Bakanı ve Kastamonu Milletvekili Yusuf Kemal Bey, Milli Eğitim Bakanı ve Sinop Milletvekili Doktor Rıza Nur Bey, TBMM Hükümeti Büyükelçisi ve bu mecliste Ankara Milletvekili Ali Fuat Paşa ile Sovyetler Birliği Hükümeti adına, Dışişleri Halk Komiseri ve Tüm Rusya Merkez Yönetim Kurulu üyesi Georgi Çiçerin ve Tüm Rusya Merkez Yürütme kurulu üyesinden Celâl Korkmazof arasında devam etti. Neticede gelişen diplomatik ilişkiler çerçevesinde 16 Mart 1921’de Moskova Antlaşması imzalandı. Moskova Antlaşması, Türk diplomasi tarihinde özel bir yeri teşkil etmiştir. Çünkü adı geçen antlaşma, işgal altındaki bir devlete kuvvetli bir müttefik kazandırmıştı. Bunun yanında antlaşmanın Sovyetler açısından da büyük önemi vardı, zîrâ o dönemde Sovyetler her an Batılı devletlerin saldırısına maruz kalabilecek bir devletti. Sovyetler Birliği bu antlaşma ile en hassas noktaları olan Karadeniz ve Kafkasları güvence altına almış oluyordu. Bu antlaşmanın yapıldığı gün Sovyet Hükümeti İngiltere ile de, istediği ticaret anlaşmasını yapmıştı. Bu nedenle Türk-Sovyet Antlaşması’ndan sonra Sovyetlerin Milli Mücadele’ye yaptıkları yardım birdenbire artmıştı. Sovyetler, Milli Mücadele’ye hem askeri malzeme hem de para yardımında bulunmuşlardı. Bununla birlikte, dostluk antlaşmasının imzasına ve yapılan yardımlara rağmen, Türk-Sovyet münasebetleri sağlam bir güvenlik havasına girmemişti. Bunun da başlıca sebebi komünizm meselesi olmuştu. Mustafa Kemal Paşa, “Bizim Ruslarla olan münasebet ve muhadenetimiz ancak iki müstakil devletin ittihad ve ittifak esaslarıyla alakalıdır” diyerek, Sovyet Hükümeti’yle ilişkilerle, komünizmin Anadolu’ya sokulması meselesini birbirinden ayırmıştır.