Antalya’yı seviyorum. Denizi ayrı güzel, tarihi ayrı derin… Ama bugün denizden, antik kentlerden değil; yemyeşil doğasından ve mis gibi havasından bahsetmek istiyorum. Çünkü bazen sadece bir nefes almak bile insana “iyi ki buradayım” dedirtiyor.
Sabah erken saatlerde uyanıp pencereyi açtığımda yüzüme vuran o serin rüzgâr, içime çektiğim tertemiz hava… Bu şehirde sabahlar başka kokuyor. Dağlardan gelen o hafif çam kokusu, portakal bahçelerinden sızan ferahlatıcı rayihayla karışıyor.
Antalya’nın sadece kıyıdan ibaret olmadığını bilenler için yeşil doğası başlı başına bir mucize. Varsak’taki çam ormanları, Düzlerçamı’nın içindeki sessizlik, Feslikan Yaylası’nın serinliği… Buralar sadece birer piknik alanı değil; ruhun dinlendiği yerler.
Betonların arasında sıkışıp kaldığımız şehir hayatından kaçmak için illa tatil yapmak gerekmiyor. Antalya’nın kırsalına bir adım attığınızda zaten doğa size sarılıyor. Bazen bir zeytin ağacının gölgesi, bazen bir keçinin yoldan yavaş yavaş geçmesi bile kalbinizi yumuşatıyor.
Temiz hava deyip geçmeyin. Antalya’nın havası ciğerlere bayram ettiriyor. Yazın bile nemden boğulmadan, gölgede serin bir esintiyle yürüyebilmek bu şehirde mümkün. Hele sabah erken ya da akşam serinliğinde yürüyüşe çıkarsanız, bedeninizin size teşekkür ettiğini hissedersiniz.
Bir çam ağacının altında oturup kitabınızı okumak, kuş cıvıltıları eşliğinde çayınızı yudumlamak… Bu lüks değil, Antalya’da yaşamanın bir parçası. Biz bazen fark etmesek de, dünyanın başka yerlerinde insanlar böyle bir doğaya ulaşmak için saatlerce yol gidiyor.
Şehir merkezine bu kadar yakın olup da bu kadar temiz kalabilen başka yer azdır. Parklarıyla, yeşil alanlarıyla, falezlerin kıyısındaki yürüyüş yollarıyla Antalya hâlâ nefes alıyor. Ve bize de o nefesi doyasıya içimize çekmek düşüyor.
Bazı sabahlar işe gitmeden önce Atatürk Parkı’nda on dakika oturuyorum. Kalabalıktan, gürültüden uzak o birkaç dakika bana gün boyu yetecek huzuru veriyor. Bazen sadece manzaraya bakmak, bazen bir ağacın gövdesine yaslanmak yetiyor.
Doğanın kıymetini bilen herkes için Antalya yaşanılası bir şehir. Önemli olan bu güzelliğin kıymetini bilmek, doğaya zarar vermeden yaşamak. Çünkü bu yeşil, bu hava bizim değil sadece; bizden sonra gelenlerin de hakkı.
İşte bu yüzden Antalya’yı seviyorum. Güneşinden önce yeşiline, denizinden önce havasına vuruldum ben bu şehrin. Her sabah aynı heyecanla uyanmak, aynı minnetle bakmak Antalya’ya… İşte mutluluğun küçük sırrı da burada saklı galiba…