Merhaba, Ne zaman yazmak için bilgisayarın başına otursam, aklımda ki konular birbirini takip eden tilki kuyrukları gibi dolaşıyor beynimin içinde. O kadar çok konu var ki ve her konu kendi içinde o kadar bölünmüş durumda ki! Hani derler ya nereden tutsan elinde kalır…

Bir sanatçı olarak, sadece sanata odaklansam geri kalan her şeye bazı insanların yaptığı gibi, yokmuş gibi davransam diyorum ama yapamıyorum. Herkesin sustuğu yerde özgürlük olur mu? Çiçeklerin yaşatılmadığı bir yerde güllük gülistanlık bir yer olur mu? Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyerek yaşanır mı? Tabii ki olmaz, o yüzden gördüklerimi, duyduklarımı hissettiklerimi, halının altına süpürülen tüm gerçekleri yazmak, anlatmak zorundayım.

Mesela sanatsal bir konuya dokunsam bu yazımda diyorum, kaldırım oradan bana bakıyor " üzerimde insandan başka her şey var " diyor sanki.  Bakıyorum insan caddenin ortasında yürürken / ben de dahil / motor, bisiklet, dükkan masaları ve çalışanlar kaldırımı işgal etmiş. Kaldırımlar vatandaşın ezilmeden, sakince yürümesi içindir efendiler rahat bırakın adımlarımızı…

Tam tamam sakinleş diyorum bu kaldırımları yazdın sen daha önce duyan var mı bu sefer ağaçlar geliyor aklıma. Kurumaya yüz tutmuş, garip bir şekilde budanmış ağaçlar diyor ki bana, bizi boş ver ölüyoruz biz. Ama şu uzun süredir boş duran arsanın ağaçlarına bak diyorlar. Hepsini kesecekler yakında az kaldı, ağaç katliamı olacak diyorlar çok yakında, kurtar onları... Bir ağaç kaç yılda yetişir ağaçlara kıymayın efendiler. Temiz hava, meyve ve serinlik ağaçla olur, yağmurlar gelmezse suyumuz olmaz unutmayın.

Sen tek başına düzeltemezsin, üzülme bakma etrafına diyorum ama ne görüyorum? Kapalı alanlarda herkes sigara içiyor. Burada sigara içmenin cezası şu kadardır afişinin altında, işletmelerin verdiği izinle sigara içenler memnun ama akciğerler perişan! İçmeyin efendiler! Hastane odaları, nefes alamayan insanlarla dolu…

Annelerin elinde telefon, çocuk merdivenin başında, ha düştü ha düşecek! baba telefonda oyun oynuyor! Bırak seni ilgilendirmez diyorum ama ilgilendiriyor, benim ülkemin her çocuğu beni ilgilendiriyor çünkü. Lütfen çocuklara kıymayın efendiler…

Havalar ısınırken camlarımız açık nefes almaya çalışıyoruz ama ne mümkün. Görmeyeyim diyorum bu sefer komşunun halı desenlerini ve duymayayım çırpma sesini ama ne mümkün! sivrisinek gibi rahatsız ediyor insanı, saygısız ve huzursuz bir komşu. Silkelemeyin efendiler elektrik süpürgesi bulunalı çok zaman oldu.

Bu akşamda haberlere bakma, sinirlerin daha az bozulsun diyorum sizce mümkün mü? Ayaklar baş, başlar ayak olmuş konuşuyor. Hakaret, saygısızlık, adaletsizlik, hırsızlık almış başını gidiyor ama çocuğa tecavüz edenin adı ve soyadı baş harfleriyle yazılıp söylenirken niye hapiste olduğunu hala anlayamayan gazetecinin adı her yerde son ses söylenip akıllara suçlu olarak işleniyor. Yapmayın efendiler güzel ülkemize yasalar, kurallar ve saygıyla hep beraber sahip çıkalım.

Topraklarını yabancılara satıp satıp içinde işçi olarak çalışan köylüler size sesleniyorum. O topraklar size ait değil, vatan topraklarını satmayın efendiler!

Bir başıboşluk, bir aymazlık ne oluyor diyorsun neler olmuyor ki! Gülmek yasak, yürümek yasak, konuşmak yasak ama tarikatçılar laik ülkemde çakarlı araçla geziyor. Yapmayın efendiler bu para bizim, halkın parasını çar çur etmeyin. Yedikleriniz bize ait unutmayın! 

Bazı çirkin kelimelerin dilimize normalmiş gibi kazandırılmaya çalışıldığı zor bir dönemin son çirkin sözüyle veda etmek istiyorum size. TELEF! İnsanın taneyle sayılmayacağı, hayvana dair kelimelerin insana söylenmeyeceği, analara evlatlara güzel davranılacağı zamanlarda atamızın ışığında güzel günler görmek dileğiyle...

Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…