Ankara Etnografya Müzesi ülkemizin en önemli müzelerinden biri durumunda. Bundan 92 yıl önce 18 Temmuz 1930’da açılan müze, günümüzde Talat Paşa Bulvarı, Ülkü Sokak, No:4, Opera/Ulus’taki adreste hizmet vermeye devam ediyor. Atatürk, Cumhuriyet’ten sonra Ankara’da bir Devlet Müzesinin kurulmasını istiyordu. Milli kültüre büyük önem verildiği bu dönemde Etnografya Müzesinin oynayacağı büyük rol anlaşılmıştı. Türk kültür mirasını içeren Anadolu halk sanatına ait eserlerin sergileneceği bir müze kurulması için Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, çalışmalara başlamış ve yeni müzeyi kurma konusunda Budapeşte Etnografya Müzesi uzmanlarından Macar Türkoloğu Gyula Mes­zaros’un yeni müzeyi kurma konusunda düşüncelerine başvurmuştu. Etnografya Müzesinin kurulmasına hazırlık olmak üzere ilk çalışmalar, 1924 yılında İstanbul’da Prof. Celal Esat Arseven’in başkanlığında daha sonra 1925 yılında İstanbul Müzeleri Müdürü Halil Ethem başkanlığında özel bir komisyon kurulmuştu.

ESER SATIN ALINDI

Komisyonun satın aldığı bin 250 parça eser, önce İstanbul’da Dar-ül Fünun’da bir odada korunmuş, 1926 yılında ise bu koleksiyon Süleymaniye Külliyesinde bir binaya nakledilmişti. 1925 yılının Nisan ayında, Millî Eğitim Bakanlığı, cumhuriyet döneminin önemli mimarlarından Arif Hikmet Koyunoğlu’na Ankara İmaret Camisinde (Karacabey Camii) depo edilmiş eserler için, bir müze binası yapmayı düşündüklerini kendilerinin de katılmasını dilediklerini bildirmişlerdi. Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu’nun 15 günde hazırlayıp sunduğu projesi, kabul edilmiş ve Atatürk’ün emri ile 25 Eylül 1925 tarihinde ilk devlet müzesi örneği olan Ankara Etnografya Müzesi’nin temeli görkemli bir törenle atılarak yapının inşasına başlanmıştı. Hem planı, hem cephe düzeni açısından simetrik olarak planlanan bina, girişe göre enine dikdörtgen planlı, bodrum üzerine tek katlı ve ortasında havuzlu bir avlusu bulunan müze kısmı ile arkasında iki katlı idarî kısım olmak üzere iki bölüm olarak tasarlanmıştı. Müzenin yapılacağı Namazgâh Tepesi ise, 15 Kasım 1925 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Vakıflar Genel Müdürlüğünce Millî Eğitim Bakanlığına, müze yapılmak kaydı ile resmen devredilmişti. Temelinden itibaren müze olarak planlanmış olan binanın inşası tamamlanmak üzere iken, buraya gelecek eserler için görüşmeler de devam etmekte idi.1926 yılında inşası tamamlanan bina, Macar Türkolog G. Mészáros’un hazırladığı rapor doğrultusunda 1927 yılında Etnografya Müzesi şeklinde düzenlenmişti. İstanbul’da kurulan komisyon tarafından müze için satın alınan eserler da Ankara’ya getirilerek bu binada sergilenmişti.

GEÇİCİ KABİR

Müzenin halkın hizmetine açılması 18 Temmuz 1930 tarihinde olmuştur. 1938 Kasım ayında geçici kabre tahsis edilinceye kadar da müze açık kalmıştır. 10 Kasım 1938 tarihinde Atatürk’ün ölümünden sonra, Anıtkabir tamamlanıncaya kadar geçici kabir olarak Ankara Etnografya Müzesinin iç avlusu düşünülmüş ve buradaki havuz arka bahçeye kaldırılarak, avlunun üzeri kapatılmıştır. Atatürk’ün naaşı, büyük bir törenle, 19 Kasım günü Dolmabahçe’den alınarak önce Yavuz Zırhlısına, sonra trene nakledilerek 20 Kasım günü saat 10.00’da Ankara Garına getirilmiş ve Büyük Millet Meclisi önündeki katafalka taşınmıştır. 21 Kasım da ise Etnografya Müzesinde düzenlenen katafalka getirilmiş, 31 Mart 1939 tarihinde kurşunlu tabut giriş salonunun ortasında açılan geçici kabre konulmuştur. Mermer bir lahit şeklinde olan geçici kabir, Yüksek Mimar Hüsnü Tümer tarafından yapılmıştır. Müzenin bu salonu 10 Kasım 1953 tarihine kadar 15 yıl süre ile Anıtkabir vazifesi görmüştür. 1938­-1953 yılları arasında Atatürk’ün naaşını geçici olarak muhafaza eden müze devlet başkanları, hükümdarlar, sefirler, yerli ve yabancı heyetler ile halk tarafından ziyaret edilmiştir. Bu süre içinde mesai devam etmiş, fakat müze ziyarete kapatılmıştır. Sadece merasim günlerinde kabir ziyareti için açılmıştır. Buna rağmen özel izin ile koleksiyonlar, bilim adamlarının ve öğrencilerin araştırma ve incelemelerine sunulmuştur. Atatürk’ün kabri, 1953 yılında Anıtkabir’e nakledildikten sonra bu köşe, onun hatırasına, sembolik bir kabir şeklinde düzenlenmiştir. Beyaz mermer set üzerine, “Burası, 10. 11. 1938’de sonsuzluğa ulaşan Atatürk’ün, 21. 11. 1938’den 10. 11. 1953’e kadar yattığı yerdir.” şeklindeki yazılan mermer kitabe Ankara Yapı Enstitüsü öğrencileri tarafından yapılmıştır. Bu salonun duvarlarına asılan Atatürk’ün ölümü ile ilgili fotoğraflarla “Atatürk Köşesi” oluşturulmuştur.

YENİDEN AÇILDI

Müze, 6-14 Ekim 1956 tarihleri arasında kutlanan Uluslararası I. Müzeler Haftası sırasında, tekrar halkın hizmetine açılmıştır. Kültür, sanat ve eğitim alanında önemi büyük olan Ankara Etnografya Müzesi, açıldığından itibaren bünyesinde, oldukça zengin koleksiyonlar bulundurmuştur. 1932 yılında müzede ziraat, balıkçılık, işlemecilik, gümüşçülük gibi koleksiyonlar da vardı. Ayrıca, vaktiyle Hamburg’dan satın alınan ilkel kavimlere ait balıkçılık, çiftçilik ve ulaşım araçlarını içeren koleksiyonlar müzede çok yer kapladığı için sergilenememiş ve ders aracı olarak Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Kürsüsüne verilmişti. Önceleri müzede bulunan İnkılap Tarihi ve resim şubeleri ile ilgili eserler, 22 Eylül 1943 tarihli emir ile Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İnkılap Tarihi Kürsüsüne verilmiş ve Enstitü tarafından müzeye bir şeref diploması sunulmuştur. Sergilerden toplanan Türk ressamlarının eserleri ise, önce Gazi Eğitim Enstitüsüne daha sonra İstanbul Resim Heykel Müzesine devredilmiştir. 1943 yılında kaldırılmış olan Şeriye Sicillerinin bir kısmı, Etnografya Müzesi arşivinde korunmakta iken, bunlar 1980’li yıllarda Millî Kütüphanede toplanmıştır. Müzeye, Ankara çevresindeki illerden birer tarih belgesi olan mahkeme sicilleri de getirilmiştir. Ayrıca, halk kültürü bakımından değerli el işleri ve oyalar, bunlardan başka Türk ahşap oymacılığının güzel örnekleri olan kapı kanatları, minberler, tavanlar ile cilt, tezhip, minyatür ve yazı sanatımızın güzel örnekleri olan yazma eserler toplanarak müzenin koleksiyonları sürekli zenginleştirilmiştir. 1948’de Etnografya Müzesi Ankara’da bütün müzelik eserlerin korunduğu bir yerdi. Özellikle 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra toplanan birçok eşya müzeyi zenginleştirmiş ve Bektaşilik gibi bazı tarikatların birçok eşyası burada koruma altına alınmıştı. Müze halen Türkiye’nin en büyük müzeleri arasında yer alıyor.