Geçtiğimiz günlerde bir köşe yazmıştım. Orada Türk dizilerinin insanların üzerinde büyük etkisi olduğunu ve onun içinde dizilerin incelenmesi gerektiğini vurgulamıştım. Son yıllarda Türk dizileri gerçekten akıl almaz bir boyuta geldi. Özellikle kadına şiddet ve kadının yer aldığı konum artık rahatsız edici bir boyuta ulaştı.
Şimdiki dizilerde şu da korkucu bir boyut. Artık çocuklara şiddet, cinsel taciz insanların gözüne sokulur hale geldi. Geçtiğimiz gün benimde büyük bir hayranı olduğum İpek Tuzcuoğlu, sektörü değerlendirdi. Tuzcuoğlu şunları söylüyor;
“Bu tamamen gönül işi. O kadar çok insan tanıyorum ki; arabasını satan, evini ipotek ettiren. Gerçekten çok büyük fedakârlıklar gerekiyor. Türkiye’de sinema için yalnızca Kültür Bakanlığı ve Sinema Genel Müdürlüğü fon sağlıyor. Yedi yıl önce TRT’nin “12 Punto” programı Avrupa’ya açıldı ve ciddi fon destekleri sundu. Bu fonların avantajı şu: Biz TRT 12 Punto’da yapımcılar, yönetmenler ve senaristlerle bir araya gelerek objektif bir değerlendirme süreci oluşturuyoruz. Böylece daha adaletli bir sistem oluşuyor. Benim oğlum, onun kızı, dayısının amcası” gibi söylentiler var. Kimi zaman doğru olabilir, ancak bu tür söylentilerden uzak durmak gerekiyor. Eğer hayatınızda adaleti sağlamayı başarabilirseniz, başarı da doğal olarak gelecektir. İstediğiniz kadar yetenekli olun; sinema filminiz, senaryonuz, hikâyeniz ve yönetmenliğiniz güçlü değilse bir noktaya kadar ilerleyebilirsiniz ama daha fazlası mümkün olmaz. Gençlere tavsiyem: Çalışın, projenizi dört dörtlük ortaya koyun, mücadelenizi verin. Ama bazen olmazsa, kendinize kızmayın. Çünkü hayatta en büyük zararı insan kendisine verir. Kendine kızan kişi çıkmazdadır. O yüzden kendinizle barışık olmanız gerekiyor. Beni de yanlış anlamayın, zaman zaman benim de motivasyonum düşüyor. İnsan sonuçta duygularıyla hareket eder. Bu sektör maddi anlamda çok zorlayıcı olabilir, ancak mesele yalnızca para değil. Önemli olan duyguların ve sanatsal vizyonun korunmasıdır. Sinema dünyasında yalnızca yetenek yeterli olmaz; doğru koşullar ve azimle ancak başarılı olunabilir.
Bugün sinema ve dizi sektörünün gençlere yöneldiğini görüyoruz. Yabancı dizilere bakıyoruz; 45-50 yaşlarındaki oyuncular başrolde yer alabiliyor çünkü ustalık dönemi o yaşlarda başlıyor. Ama Türkiye’de sinema çok daha şekilci bir yapıya sahip; fiziksel görünüş ön planda tutuluyor ve bu da zaman zaman motivasyonu düşürebiliyor. Hayatı doğru okumamız gerekiyor. Kendimize kızmayalım, hayata da kızmayalım. Bunun yerine çözüm odaklı olalım. Ben de bazen motivasyonumu kaybediyorum ama her zaman içimde çözüm yolları bulmaya çalışıyorum.”
Senaryo yazımında özgünlük çok önemli. Yönetmenlerin kendi hikâyelerini yaratmaları gerekiyor. Sektörde taklitçilik oldukça yaygın, ancak başkalarının tarzını kopyalamak yerine kendi bakış açımızı yaratmalıyız. Özgünlük her zaman en büyük güçtür. En önemlisi kendi içimizdeki elması keşfetmemiz gerekiyor. Hayatta yalnızca başkalarını değil, kendi yeteneklerimizi de fark etmeliyiz” diyerek özgünlüğe değindi.” Bu sözleri birçok kişi söylüyor. Ancak neden kimse duymuyor?