Ben çok genç yaşta bu mesleğe başladım. Bu mesleği de çok sevdim. Devam etme şansım olmasına rağmen eğitim hayatıma son verip mesleğime devam ettim. Biraz şans, biraz azim ile Allah bana bu meslekte en azından İstanbul basını tarafından ‘taşra’ olarak adlandırılan Antalya'da her görevi yapmayı nasip etti.
Ulusal bir gazetede karanlık odacılıktan muhabirliğe, istihbarat şefliğinden büro şefliğine, haber müdürlüğünden bölge temsilci vekilliğine kadar her görevde bulundum. Sonra yerel gazeteye geçtim. Burada da haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü yaptım. İşte bu görevler sırasında hep bir yanım eksik kaldı.
Anne babalar kendi eksikliklerini çocuklarında tamamlarmış. İşte bende eksik kalan üniversite diploması hayalini hep onların üzerinden kurdum. Hayatım boyunca çocuklarımın üniversite mezunu olmasını hayal ettim. Yıllarca onlar için mücadele ettim. Bu arada ödüller aldım, terfiler aldım ama hiç biri beni çocuklarımın kep giyme törenindeki kadar heyecanlandırmadı, mutlu etmedi. Hayat işte. Üstelik iki çocuğumun yanı sıra aynı törende damadım da kep giydi. Yani hayalim iki iken 3 mutluluğu birden yaşadım. Peki sizce bu ülkede bu hayali kuran tek kişi ben miyim?
Hayır. Zonguldak’ta yerin yüzlerce metre altında maden ocağında çalışan işçi, sorumsuzca yere attığımız çöpleri toplayan temizlik görevlisi, bütün gün insanların tatiline tanıklık eden ama hayatı boyunca tatil yapmayan hausekeeping (otel odalarını temizleyen görevli), sıcakta soğukta direksiyon sallayan ve her gün kilometrelerce yol giden otobüs şoförü, söylene söylene tuvaletleri temizleyen temizlikçiler, dağlarda koyun güden çobanlar, tarlada ürünlerine don vurmasın diye nöbet tutan çiftçiler…
İşte daha birçok meslek grubundan anne ve babalar. Onların da hayalleri çocuklarının üniversiteyi bitirmesi. Ama her hikayenin bir ikonik anı vardır ya işte o keplerin havaya fırlatıldığı an aslında hikayenin en ikonik anıdır. İnsanlar kilometrelerce uzaklıktan gelerek çocuklarının o mutluluğuna ortak olurlar. Sonrası ise kep ile çekilen fotoğrafın duvara asılmasıdır.
Çocukların uykusuz geçen, ders çalıştığı uzun gecelerin de aslında motivasyon kaynağı budur. Üstelik bu dönemin çocukları Antalya’da çok ezilmişlerdir. Onların öğrencilik hayatı Antalya’nın enflasyon ateşiyle adeta cehenneme dönmüştür.
Şimdi Rektör hanım der ki bu yıl hayallerinizi askıya alın, bu yıl size tören yok. Niye? Ekonomik nedenler. Peki üniversitedeki törenin ne maliyeti var? Öyle bir maliyet de yok. Bugün siz Antalya’dan hangi sanatçıya söyleseniz eminim ücretsiz konser verir. Onlar vermezse siz kampanya yapın biz para yatıralım.
Gerçek nedenin bu olmadığını Sayın Rektör’de biliyor, bizde biliyoruz. Ancak korkunun ecele faydası yok Rektör hanım. Siz böyle yaparak gençleri susturacağınızı sanıyorsanız, çok yanılıyorsunuz.
Lütfen… Çocukların, annelerin, babaların hatırları için bu töreni öğrencilere çok görmeyin. Ben bu meslekte çok rektör gördüm. Onların bir kısmı öğrencileri ile kucaklaşıyor bir kısmı ise sokağa çıkamıyor. Siz siz olun yönetimin değil, öğrencinin Rektörü olun. Ne demişler mahkeme kadıya mülk değil.
Esen kalın…