Antalya’da hava sıcaklıkları yavaş yavaş artıyor. Bu süreçte zorlanacağız gibime geliyor. Son günlerde artık Antalya’da gökyüzü bir süredir sessizliğe büründü. Ne hırçın rüzgârlar var artık ne de ansızın bastıran o yağmur dolu bulutlar. Bahar, yavaş yavaş çekilirken arkasından yazın sıcak nefesini bırakıyor. Şehrin üstüne bir rehavet çöküyor artık... Geceleri serinleten o hafif yağmur damlaları da sanki çoktan vedalaşmaya başlamış çünkü bunaltı başladı.
Kış boyunca bolca şikâyet edemedik yağmurla ilgili olarak üzücü bir süreç yaşadık… “Yine mi yağmur?”, “Bu sene de bitmedi gitti bu ıslaklık!” diyemedik. Şimdi, o gürültülü bulutlar uzaklaşırken içimizde hafif bir özlem kıpırdanıyor. Çünkü biliyoruz, yaz Antalya’da sadece deniz demek değil, aynı zamanda susuzlukla imtihan demek. O yüzden yağmurun gidişi biraz da endişe bırakıyor geride.
Her sabah işe ya da okula giderken gökyüzüne şöyle bir bakıyoruz. “Bugün de açık,” diyoruz. Bir yandan seviniyoruz tabii; artık sokaklarda şemsiye açmak yok, mont taşımak yok, saçlar bozulmayacak. Ama bir yandan da içimizden geçiyor… “Acaba bu yıl yaz erken mi geldi?”
Sabahları hafiften gelen nem, akşamüstü yerini ciddi bir sıcaklığa bırakacak. Bu durum sokakları da yansıtıyor. Serinlemeye çalışan insanlar parkları dolduracak, hele dondurma yeme zamanı artık bu aylar…
Antalya’nın yazı bir başka olur. Güneş, burada sadece ısıtmaz; içini de kıpır kıpır yapar insanın. Ama ne yalan söyleyeyim, o yaz sıcağının tam ortasında, bir yağmur duasına çıkacak kadar özlediğimiz zamanlar da olur. İşte o yüzden, bu vedalaşmayı içimizde biraz buruk yaşıyoruz.
Yağmur bize çok şey kattı bu kış ancak yeterli değildi. Kurumuş toprak suya kavuştu, barajlar bir nebze doldu, çiftçi rahat bir nefes aldı. Şehir de nefes aldı aslında. Toprak kokusuyla karışmış yağmur damlaları sanki her şeyi biraz daha gerçek kıldı. Şimdi ise yavaş yavaş, o kokular yerini sıcak asfaltın, kavrulmuş toprağın kokusuna bırakıyor.
Ama bu gidişin içinde bir umut da var. Belki de doğa, dinlenmeye çekiliyor. Belki de şimdi güneşin sırası. Zira yaz demek aynı zamanda umut demek, tatil demek, yeni planlar, küçük kaçamaklar, büyük hayaller demek. Serin sulara bırakılan bedenler, uzayan günler, kısa kollu gömlekler…
Yine de bir uyarı düşmeden geçemem. Evet, yaz güzeldir ama dikkat ister. Suya dikkat, toprağa dikkat, doğaya saygı... Gölgesiz kalan ağaçlar, susuz kalan canlılar bizim bu yaz ki rehavetimizin bir bedeli olmasın. Güneşin keyfini çıkaralım ama geleceği düşünmeden de etmeyelim.
Şimdi yavaş yavaş balkonlara masa örtüleri serilecek, akşam sohbetleri artacak. Yazlık sinemalar, düğün sesleri, geceye kadar açık olan kafeler yine hayatımıza girecek. Şehir yeniden uyanacak. Ama yağmurların sessizce çekilişi kalacak aklımızın bir köşesinde.
Her yaz olduğu gibi bu yaz da “acaba bu sene ne kadar sürecek susuzluk?” sorusu yankılanacak kulağımızda. Yağmurdan şikâyet ettiğimiz günleri biraz utanarak anacağız belki de. Çünkü her şeyin kıymeti, yokluğunda daha çok anlaşılıyor.
O yüzden sevgili yağmur, giderken kızgın değiliz sana. Aksine, minnettarız. Geldin, serinlettin, besledin, sakinleştirdin bizi yeterli olmadın ama yine de mutluyuz… Şimdi gidiyorsun, biliyoruz. Ama biz seni unutmayacağız. Gözlerimiz arada bir yine bulut arayacak gökyüzünde. Belki bir öğleden sonra sürpriz yapar, kısa bir ziyaretle dönersin diye…