Bugün size Yeşilçam’da uygulanan sansürü anlatacağım. Sanata yapılan sansür hiçbir zaman kabul edilemez. Birinci Dünya Savaşı sonu. İşgal Kuvvetleri İstanbul’da. Sinemalarda “Mürebbiye” isminde bir film oynuyor. 1919 yılında Hüseyin Rahmi’nin aynı adlı eserinden Ahmet Fehim tarafından sinemaya uyarlanmış filmde, bir Osmanlı konağındaki çapkın bir Fransız mürebbiyenin aşkları anlatılıyor. 7 Şubat 1923’de İzmir İktisat Kongresi toplandı. Kongrede bazı üyeler, ahlaka aykırı filmlere sansürün uygulanması gerektiğini belirttiler. 1932 yılına kadar merkezi bir sansür kurulu kurulmadı ama film gösterime girmeden önce mahalli polis tarafından izlenir ve filmin uygun görülmeyen yerlerini kesebilir sonra gösterimine izin verilirdi. Tek partili dönemin tiyatro kökenli sinema anlayışı terk edildi. “Yeşilçam” olarak anılan sinemacılar kuşağının ortaya çıkması, çok partili dönemle başlar. 1949 yılında Ömer Lütfi Akad’ın “Vurun Kahpeye” adlı filmin, savaş sonrası ve çok partili döneme geçişin sembol filmlerinden biridir. Film, bir iftira sonrası yobazlar tarafından linç edilen Aliye Öğretmen’in hikayesini anlatır. Film, tutucu çevrelerin tepkisini çekti. Önce Sansür Heyeti’nin büyük beğenisini kazanan film, daha sonra bazı baskılar sonucu gösterimden kaldırıldı. Film tam 3 kez sansüre girerek gösterimine daha sonra devam etti. Savaş sonrası ülkeyi yabancı ideolojilerden koruma isteği, Sansür Kurulu’nu aşırı duyarlı yapmıştı. Atıf Yılmaz’ın 1953’te İtalya’da çektiği “Hıçkırık” filmi bu nedenle ‘kuşa’ çevrilmişti. Gerekçe, filmin geçtiği garı Mussolini’nin yaptırmış olması ve filmde Mussolini heykellerinin görünmesiydi. Sansür Kurulu, birçok yazara da yasak uyguluyordu. “Bataklı Damın Kızı Aysel” filminin senaristi Nazım Hikmet’ti. Ama filmde Hasan Cemil’in ismi geçiyordu. Çünkü mimli yazarların isimleri rahatlıkla kullanılmazdı. Nazım Hikmet’i Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Vedat Türkali gibi edebiyat ustaları izledi. Yaşar Kemal’ın “Bu Vatanın Çocukları” filminde, Yılmaz Güney de ilk kez yer almıştı. (1965) Senaristin adı Yaşar Kemal yerine izin alınabilsin diye sansür polisinin adı yazılmıştı. Ancak film, Antalya’da en iyi senaryo ödülü alınca, ödül, Yaşar Kemal’in gözü önünde sansür polisine verildi. 1963’te TİP (Türkiye İşçi Partisi), sansürün Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Özgürlüklerin yasayla saptanması gerektiğini ama uygulamada nizamnamelerle yürütüldüğünü ileri süren TİP, sansürün de bu bağlamda sanat özgürlüğüne aykırı olduğunu savundu. Metin Erksan, 1963’te, Necati Cumalı’nın “Susuz Yaz” adlı romanını sinemaya uyarladı. Film, Sansür Kurulu’nun festivale katılmasına izin vermemesine karşın, Berlin’e gitti ve Altın Ayı Ödülü’nü kazandı. Aynı yıllarda “Gurbet Kuşları” adlı filmde Sevda Ferdağ’ın göğsü tesadüfen açılıyor ve filmin inanılmaz iş yapmasına neden oluyordu. O tarihe kadar, gerek dünya, gerekse Türk Sineması’nda kadın göğsü hiç görünmemişti. İşin garip tarafı ideolojik ya da ahlaki olarak oldukça katı olan Sansür Kurulu, bu sahne için onay verebilmişti. 1966 yılında, bir filme karşı çok sert bir tavır alındı. Bu film, Fransa’da film eğitimi almış Alp Zeki Heper’in “Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri” adlı filmiydi. Film, müstehcen bulunarak Danıştay’ca yasaklandı. Filmin yönetmeni, bir gazete röportajında “Aşk hiçbir zaman müstehcen olmamıştır. Aşka karşı tutumdur müstehcen olan” dedi. 1990 yıllarında özel televizyonların yayına başlamasıyla birlikte, toplumsal yaşam biçimi de değişmeye başladı. Konuşulmayanlar konuşulmaya, gösterilmeyenler izlenmeye başladı. 1980’li yıllarda adı bile konuşulmayan “Gece Yarısı Ekspresi” filmi defalarca gösterilir olmuş, “Karartma Geceleri” gibi işkence sahneleri ile dolu filmler, bakanlık talimatıyla da olsa festivale katılmış, İslamcı sinema diye de bir tarz oluşmuştu. “Minyeli Abdullah” bunun ilk örneğiydi. Ama ” Mem-u Zin” diye de bir Kürt masalı anlatan film de yapıldı. Sanat ürünlerine sansür uygulanması, sanatın özüne ters düşer. 8 yıl boyunca beyhude bir iş yaptığını itiraf eden komisyon üyesi Feriha Şahenk, “görevimdi yaptım ama şakadandı” diyerek dramatik bir olayı, mizahi bir dille özetlemektedir.