Merhaba,

Bir Kaleiçi sevdalısı olarak, iki yazımdan birinde mutlaka Kaleiçi’ne dokunduğuma artık alışmışsınızdır diye düşünüyorum. Yerlerin çöp içinde olduğu, restaurantların çöp sızıntılarıyla kirlenmiş sokakları mı anlatayım, bara saza giderken en güzel kıyafetleriyle giden fakat bütün pisliğini Kaleiçi sokaklarına bırakan insanları mı anlatayım bilemedim… 

Az sonra üzerinize yıkılacakmış gibi duran, miras kavgasından paylaşılamadığı belli olan binaların altında, istemediğiniz kadar çöp! O binanın, altında oturan insanların üzerine yıkılmadığına sevinirken, o oturan insanların bıraktıkları çöplere üzülüyorsunuz. Yaşadığı kente sahip çıkmayanlara yani… Karma karışık bir duygu hali işte!

Dünya insanın akın akın geldiği yerdeyiz. Hatta şu aralar, bizden fakir ülke olarak bildiğimiz bazı ülke insanlarının bile, bizim tarihi Kaleiçi semtimizde gezdiğini görüyoruz. Yaz aylarında misafir nüfusu oldukça kalabalıklaşan tarihi mekanımızın, kış aylarında düzenlenip yaz aylarında turizme sağlıklı ve estetik bir görünümle açılmasını hep istemişimdir. Ama bu isteğim maalesef daima bir hayal olarak kaldı ve sanırım kalmaya devam edecek. Geçen yazılarımdan birinde de belirttiğim gibi, yerlerde oynayan taşlar yüzünden elini, kolunu kırandan tutunda, giydiği beyaz elbisenin taştan sıçrayan kirli su yüzünden berbat olmasına kadar bir sürü sorun. Amacım şikayet değil sadece dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi yaşamak istiyorum. Temiz, çözüm bulan ve düzenli… Sanırım vergilerini ödeyen bir vatandaş olarak çok şey istemiyorumdur.

Bir mağaza açmaya karar verdiğinizde, öncelikli olarak çok güzel vitrininiz olmalı ki diğer mağazalardan farklı olmalısınız değil mi? Reklamcılığın kurallarından biridir vitrin.  Aslında Kaleiçi sokaklarının, tarihi dokusu yüzünden vitrine ihtiyacı olmamalı diyorsunuz ama inanın daha Dönerciler çarşısı girişinde başlıyor çirkin görüntü. Bundan uzun zaman önce, tarihi dokuyu öne çıkarmak için İmaret Camii’nin karşısındaki bazı dükkanlar yıkılmıştı. Uzun yıllar boyunca oradaki dükkanlar tarihi dokuyu öyle kapatmışlar ki günlerce şaşkınlıkla seyrettim çıkan manzarayı. Kazdığınız her yerden tarih fışkıran bir yerde, tarihe gölge olan mimari yoksunu binalardı yıkılanlar. Kaleiçi’nin pek çok yerinde birçok örneğini görebileceğiniz bu yapılaşmanın öncelikle yıkılmasını ve bütün tarihi dokunun korunmasını içtenlikle diliyorum. Çünkü bu miras babadan kalan bir şey değil tarihten kalan bir miras… tüm dünyaya ait yani!

Konuya dönersek, o dükkanlar yıkılalı uzun zaman oldu. Arkadaşlarım dediler ki Kaleiçi’nin en güzel parklarından biri yapılacak buraya. O kadar çok sevindim ki… Sabırla bekledim acaba ne zaman park çalışması başlayacak, göz bebeğim Kaleiçi’nin girişi ne zaman muhteşem bir görüntüye kavuşacak diye. Haziran ayına girmeden olur biter diye düşündüm, hayal kurdum kendi kendime. Çünkü turizm sezonuna girince dünyanın her yerinden Kaleiçi’ni görmeye geleceklerdi. Böyle darmadağınık bırakılmaz diye düşündüm… Yanlış düşünmüşüm. Temmuz ayındayız, hem sıcağın hem turizm sezonunun ortasındayız. Ayaklı panolarla arka görünmesin diye elinden geleni yapan belediyemiz mecbur kalıp şu yazıyı panoya yapıştırmış “ DEĞERLİ KOMŞUMUZ, TEDAŞ SOKAĞIMIZDA HENÜZ ENERJİ NAKİL HATLARINI YERALTINA ALMAMIŞ VE AYDINLATMA DİREKLERİNİN MONTAJINI YAPMAMIŞTIR. BU ÇALIŞMALAR YAPILDIKTAN SONRA SOKAĞIMIZIN ASFALT VE KALDIRIMI MURATPAŞA BELEDİYEMİZCE YENİLENECEKTİR “ Sevgili Tedaş lütfen artık şu işi hallet ki Kaleiçi’mizin görselliği düzelsin. Gözümüz gönlümüz açılsın. Değerli Başkanımızın içi rahatlasın, onu seçen insanlara hizmet götürmenin mutluluğunu yaşasın.

Keşke sadece iyilik için çalışan sihirli bir değneğim olsaydı. Sadece dünyanın daha yaşanır bir yer olması için her şeyi yapabilseydim. Keşke…

Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…