Gün geçmiyor ki akaryakıta, dolaysıyla elektriğe, doğal gaza, suya zam gelmesin. Akaryakıt zammı artıkça marketlerde de etiketler hemen değişmeye başlıyor. İğneden ipliğe misali her şey zamlı olarak vatandaşa dönüyor.

Televizyonları izlerken bir bakıyorsunuz medya maymunları sanki ülke güllük gülistanlıkmış gibi haberleri halka servis ediyorlar. Her gün trafik kazası, hırsızlık, cinayet haberleri. Ekonomiye gelince sessiz ve dilsizler. 2 yıl önce 10 liraya satılan hamsi şimdilerde 40-50 lirayı buldu. Onlara göre ucuz.

Son 1,5 yılda şekere yüzde 555 zam, Doğalgaza yüzde 300, kırtasiyeye yüzde 284, ekmeğe, yüzde 276, Elektriğe yüzde 260, ulaşıma yüzde 242, motorine yüzde235, ete, süte yüzde 215, peynire, yüzde 208, ayçiçek yağına yüzde 210, mutfak tüpüne yüzde 122 olarak zam yapıldı ve zam yağmuru halen de devam etmektedir.

İşte yaşadığımız böyle bir gün akşamında otobüsle eve gidiyordum. Otobüs tıklım tıklım. 100. Yıl Caddesi’ne geldiğimizde tahminen yaşı  60-65 arasında bir adam otobüse bindi. En önde oturuyordum. Adamın elinde plastik poşetler vardı. Haline acıdım ve yer vermek istedim. Yanımda oturan genç hanım daha erken davranarak bu adama yer verdi.

Bir durak sonra aynı şekilde 2 bayanda bindi otobüse ve arkaya doğru ilerledi. İşte böyle bir durumda düşünürken kendi kendime otobüsün Hindistan, Pakistan ve Afrika ülkelerine döndük diye aklımdan geçirdim. Otobüste bir tek canlı tavuklar eksikti. Sanki bu insanların bulundukları bölgede pazar yeri yokmuş gibi kent merkezindeki pazar yerlerine kadar geliyorlar.

Yer bulamadıkları için ayakta yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. Bunca eziyet niye diye içimden geçirdim.

40 LİRA KAR

Yanıma oturan adam poşetlerin bir kısmını önüne yere bırakırken bir kısmını kucağına alıp verdiği rahatsızlıktan dolayı özür diledi. Şaşırdım. Bu şekilde böyle bir kibar adamla ilk kez karşılaşıyordum. Küçük küçük sohbete başlarken poşette ki bayat ekmekler dikkatimi çekti. Pazar muhabbeti başladı. Adam emekli ve aynı zamanda mühendismiş. Devlet kurumunda yıllarca görev yaparak emekli olmuş. Anlattığına göre ANTKOOP sitelerinin oluşmasında çok büyük katkıları olmuş.  Çok çalışmış emekli olmadan küçük birikimleriyle birlikte bankadan kredi çekerek Lara’da ev almış. Bana pazar çilesini anlatırken çok duygulandım. ‘’Mahmut Bey ben mühendisim yıllarca devletime çalıştım taktir belgelerimin sayısını unuttum. Çalışırken Allahtan ev almışız. 3 evlat okuttum. Çocuklarımın biri muhasebeci ve büyük bir şirketin Ankara merkezinde çalışıyor. Kızım bankacı. Diğer oğlum İzmir’de yaşıyor hepsi evli. Yaşamım boyunca vatana millete hayırlı evlat yetiştirmek için çaba sarf etmekle geçti. Çocuklarıma, aileme onurlu bir yaşam bırakma savaşı verdim veriyorum. Bu ülkede onurlu yaşamak çok zordur. Bizim pazarda domates 15 lira. Ben akşam pazarı diye geldim 8 liraya aldım. Peynirin kilosu 140 lira. Köy peyniri tatsız tuzsuz onun bile kilosu 120 lira. Ben Cuma pazarından 2 kilo lor aldım. Evde eşim buna biraz tuz, biraz biber, biraz maydanoz doğruyor. Peynir lor yiyebiliyoruz. Zeytinin en ucuzu 60 lira. Ben bizim mahalleden buraya geldiğimde 200 lira harcamak yerine bu pazarda 40 lira kar ediyorum. Biz bundan 5 yıl önce gayet normal bir hayat yaşıyorduk. Emekli maaşımız yetiyordu. Hatta çocuklarıma yılda en az 2 kere giderek torun hasreti gideriyorduk. Şimdi ise 8 kilometre uzaktaki pazara gelmek zorundayız. 6 bin 500 lira yaşamaya yetmiyor. Elektrik, su, doğalgaz ve internet derken elde avuçta pek bir şey kalmıyor. Zor kardeşim zor. Bu ülkede namuslu olmak zordur maalesef. Zamanında rüşvet, usulsüzlük, yapmadığımız için bu günleri yaşıyoruz’’ şeklinde duygularını dile getirirken dudakları titriyordu. Sanki içinde birikmiş olan yaşam sıkıntısını dışarıya atmış gibiydi. Birden gözüme takılan ekmeklere baktığımı gördü ve fırıncı arkadaşından yarı fiyatına aldığını söyledi. Aldığı sebzeler ise akşam pazarında en sona kalan çıkma ürünler olduğu belli. Kısacası Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu özetledi.

Sustum…

Hiç soru sormadım. Soru sorma cesareti kendimde bulamadım. Birden aklıma ‘’Ben ekonomistim’’ diyen…

Bir çırpıda her ay 5-6 maaş alarak tüyü bitmemiş yoksulun, yetimin hakkını gasp edenler aklıma geldi. İnsanlığını yitirmiş, her şeye seyirci kalan, hatta içinde yaşadığımız bu düzeni savunan duyarsız duygusuz, merhametten yoksun olan bu insanları düşündüm…

İnsanca onurlu yaşam hakkımızı elimizden aldıkları aklıma geldi…

Gerçeği haykıranların dayak yediği, hapse atıldığı o insanları düşünürken tükenmişlik yaşadım o an. Birden silkinerek bu başıbozuk düzenden kurtulmak gerektiğini düşündüm.

Evet kurtulmalıyız…

Güneş her gün yeniden doğuyor. Aydınlık yarınlar için ne demiş şair ‘’Ben yanmazsam sen yanmazsan nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa….)

Haydi hayırlısı…..