Zamanın birinde bir pir varmış, onun da bir tek kızı. Kızı
bir gün ölür. Dede birkaç gün üst üste kızını rüyasında görür. Kızı, “Baba” der
“Benim mezarımı aç. Bende bir emanet var onu al.” Dede gördüğü rüyayı
taliplerine anlatır. Bunun üzerine karar verilip mezar açılır. Kızın tabutunun
içerisinde beşiğe benzer bir şeyin içerisinde bir çocuk şahadet parmağını
emmektedir. Çocuğu oradan alırlar. Dede rüyasında tekrar görür kızını. Kız,
rüyasında babasına, “Çocuğun adını ‘Munzur’ koyun” der. Gel zaman git zaman
Munzur, yedi yaşına gelir ve Tunceli’nin Ovacık İlçesine bağlı Koyungölü
civarında yaşayan bir ağanın koyunlarını gütmek için yanında çobanlık yapmaya
başlar. Munzur’un ağası Hac zamanı gelince hacca gitmiş. Ağa hacda iken Munzur
bir gün ağanın hanımının yanına gelir ve
– Hatun, ağamın canı sıcak helva ister. Helvayı yaparsan ben kendisine
götürürüm der. Ağanın hanımı önce şaşırır, sonra herhalde zavallı çobanın canı
sıcak helva istiyor, doğrudan söylemeye dili varmıyor, utanıyordur. Ağasını da
bahane ediyor. Kendisine bir helva yapayım da yesin der. Helvayı pişirir bir
bohçanın içine bağlar ve Munzur’a: Al evladım götür der. O sırada ağa hacda
namaz kılmaktadır. Namaz sırasında sağa selam verirken bir de bakar ki sağ
yanında elinde bir bohça ile Munzur dikilmiş duruyor. Namazını bitirip
Munzur’a: Hoş geldin evladım, burada ne arıyorsun nedir o elindeki? der.
Munzur da: Ağam canın sıcak helva istemişti onu sana getirdim der. Elindeki
bohçayı ağasına uzatır. Ağası bohçayı açar ve bakar ki içinde sıcacık helva
paketlenmiş duruyor. Hayretler içinde Munzur’a bir şeyler söylemek için başını
çevirdiğinde bir de bakar ki Munzur yanında yok. Hac vazifesini tamamlayıp
köyüne döndüğünde komşuları herkes elinde bir hediye ile hacıyı karşılamaya
giderler. Munzur da, götürecek başka hediyesi olmadığından, bir çanağın
içerisine koyunlarından bir miktar süt sağar ve bununla ağasını karşılamaya
gider. Ağa Munzur’u görünce yanındakilere:
– Asıl hacı Munzur’dur. Öpülecek el varsa Munzur’un elidir. Önce ben öpeceğim
der ve Munzur’a koşar. Munzur bu konuşmaları duyduğunda: Aman ağam Allah
aşkına. Böyle bir şey olmaz. Ben yıllarca senin ekmeğinle, aşınla büyüdüm. Sen
nasıl benim elimi öpersin. Ben sana elimi öptürmem, der ve kaçmaya başlar.
Munzur önde, ağa ve yanındakiler arkasında bir kovalamaca başlar. Şimdiki
Munzur ırmağının olduğu yere geldikleri zaman Munzur’un elindeki süt dolu çanak
dökülür ve sütün döküldüğü yerde, süt gibi bembeyaz su fışkırır. Bundan sonra
Munzur kırk adım daha atar. Attığı her adımda bir kaynak fışkırır. Ve
fışkıran bu sulardan bir ırmak meydana gelir. Munzur’un arkasından koşanlar bu
ırmaktan öteye geçmezler. Munzur’da bu dağlarda kaybolur gider. Yöre halkının
efsaneleştirdiği Munzur ile, Tanrının varlıklı ve sözü geçen kişiler yanında
bir çobanın da keramet sahibi olabileceğini, çoban olsa bile Tanrının sevgisine
mazhar olabilecek temiz yürekli, imanlı insan olabileceği belirtilmekte,
Munzur’u bu inançla efsaneleştirmektedirler.