Köy enstitüleri eğitim sisteminin temel felsefesi eğitimin iş içinde üreterek yapılmasıydı.

Burada bazıları işi, 1940’lı yılların savaş ortamında okulunu yapmak, yiyecek ve giyecek ihtiyacını karşılamak, ekonomiye katkıda bulunmak olarak görmektedir. Fakat burada iş yapmaktan asıl amaç üretim değil, iş ve üretimin kişilik gelişimine sağladığı faydalardır. Elbette ki o yokluk yıllarında üretim de çok önemlidir, ama asıl amaç inek beslemek, sebze yetiştirmek değil, sağlam kişilikli, kaliteli insan yetiştirmektir.

Peki köy enstitüleri sistemiyle kişilikli ve kaliteli insan nasıl yetiştiriliyor? İşin kişilik oluşumuna katkıları nelerdir diye baktığımız zaman ise birincisi, işi başarmanın mutluluğu ile öğrencinin kendine güven duygusunu geliştirmesi… Mutlu ve özgüven sahibi insanlar olarak dünyaya sevgiyle ve pozitif bakmalarının sağlanması.

İkincisi iş içinde eğitim, insanın kendi kendine yeterli hale gelmesini ve kendi ayakları üzerinde durabilmesini sağlar. Böylece kendine güvenen, özgüven sahibi bir öğrenci ise bağımsız bir kişilik geliştirecek beynini özgürleştirecektir.

Üçüncüsü, birlikte iş yapmak öğrencinin sosyalleşmesinde, toplumu tanımasında ve toplumsal ilişkilerin saygılı ve sağlıklı yürütülmesinde, fertler arasında milli bir bağ oluşturulmasında, vatan sevgisinin geliştirilmesinde çok önemli bir rol oynadığı gibi sorumluluk duygusu da kazandıracak, çıkarcı ve bencil olmaktan uzaklaştıracaktır.

Dördüncüsü ise öğlencilerin yönetimine katılması olup işin planlanması, yürütülmesi, denetim ve eleştirme safhalarına öğrenci dahil edilerek, öğrenciler sorgulama ve demokratik toplum yaşamına hazırlanmaktadır.

Beşincisi, öğrenme açısından yaparak yaşayarak öğrenme, kalıcı ve tam bir öğrenmedir. Kazanılan bilgilerin uygulaması ve kullanılabilmesini sağlamaktadır. Uygulaması ve kullanımı yapılmayan ezber teorik bilgi dogmalaşarak beyni kilitlerken, uygulanarak öğrenilen ve yaşam içinde kullanılan bilgiler beyni açar geliştirir. Yani laik demokratik bilimsel eğitimin, iş içinde üreterek uygulanması her yönüyle sağlam kişilikli, çağdaş bir vatandaş yetiştirmenin temel koşuludur. Ve köy enstitüleri bu işlevi fazlasıyla yerine getirmişti.

Peki bu köy enstitüleri sistemi bugün okullarımızda uygulanabilir mi? Çoğu insanımız bu sistem iyi, hoş güzelmiş ama bugünkü okullarda uygulanamaz, diyor. Çünkü şehir içindeki okulda inek mi besleyeceğiz? Okuldaki daracık alanda sebze mi yetiştireceğiz? Tuğla veya kireç mi imal edeceğiz? Bunlar olanaksız olduğuna göre o sistemi uygulamak da olanaksızdır, diye düşünüyor.

Olaya bu açıdan bakılırsa elbette ki olanaksızdır. Ama ne var ki olayın özü inek beslemek, bahçe kurmak, tuğla imal etmek değildir. Yani köy enstitüleri eğitim sisteminin özü iş içinde yaparak yaşayarak ve üreterek eğitimin insanın ruh ve beden sağlığına katkılarıyla birlikte sağlıklı, onurlu, bilinçli bir kişilik gelişimi sağlamasıdır. Buradaki temel amaç da üretimden çok üreterek eğitimin insanın kişilik gelişimine sağlayacağı katkılardır. Yani amaç bağ bahçe yetiştirmek değil, insan yetiştirmek olup köy enstitüleri sistemi kaliteli insanı yetiştirmenin reçetesidir.

Zaten bugün yeni kuşak köy enstitüleri derneğinin (YKKED) amacı da bina yapmak, bahçe kurmak değil, mevcut okullardaki öğrencilerin okuldaki tüm işlere ve işleyişe katılarak hak ve özgürlüklere saygılı, laik, demokratik çağdaş düşünceli bireyler olarak yetiştirilmesidir. Çünkü bu eğitim sisteminin temel felsefesi işin türünden ziyade, işin kişilik oluşumuna sağladığı katkılardır.

Kısaca köy enstitüleri eğitim sistemi ve kazanımları bunlar. Cumhuriyet sonrası Türkiye köylü bir toplumdu ve bu köylü toplum köy enstitüleri sistemiyle çağa taşınmak istendi. Bugün ise Türkiye bir varoş toplumudur. Varoş kentleri kasabalaştırarak ülkenin kültür ve yaşam seviyesini eskiden köylerde olduğundan daha fazla aşağıya çekmektedir. Bu yüzden varoştaki insanı kazanmak ülkenin en önemli kazanımı olacaktır.

Bir varoş enstitüsünde iş içinde eğitim nasıl olabilir? Şimdiki varoştaki okullarda öğrencilere bu kazanımları sağlayacak iş ne olabilir? Çocuklara hangi işleri nasıl yaptırırsak sağlam vücutlu, sağlam karakterli, özgür bağımsız vatandaşlar yetiştirebiliriz. Bunun araştırması ve programının hazırlanması gerekir diye düşünüyorum.

Onun için değişik öğretim kademelerinde köy enstitüleri sisteminin nasıl uygulanacağını gösteren eğitim öğretim programları üzerinde de çalışmalar yapılması gerekmektedir. Çünkü asıl ve bağlayıcı olan programdır. Bu yüzden nitelikli öğretmen kadar nitelikli program da önemlidir. Öğretmen programın dışına çıkamaz, çıktığı anda takibata uğrar.

Ben basit sırada bir eğitim neferi olarak bu kadar düşünebiliyorum. Fakat buna niyetlenip ulusal bir sorun olarak ele alındığı zaman Türkiye’de ve Türkiye’nin Avrupa’ya Amerika’ya taşan yüz binlerce parlak beyninde yüz binlerce çözüm üretilip geliştirilir. Yeter ki devlet samimi ve istekli olsun. O zaman çağa ve bölge koşullarına uygun çözümler mutlaka bulunur.

Benim çözüm konusunda naçizane önerilerimden bazıları ise şöyledir. Öğrencilerin iş içinde üreterek eğitiminde birinci sırada okulun tüm işleri öğrenciler tarafından yapılmalıdır. Okulda hizmetli, memur işçi vs bulunmamalıdır. Okuldaki her türlü temizlik, onarım ve bakım işleri öğrenciler tarafından yapılmalıdır.

Öğrenciler işlerin planlanması, yürütülmesi, denetim ve değerlendirilmesinde aktif rol almalı ve okulun yönetiminde söz sahibi olmalı, yapılanların eleştiri ve sorgulanmasına katılarak demokratik yaşam alışkanlığı kazandırılmalıdır.

Bana göre eğitimde en önemli okul sokak ve en önemli eğitim aracı oyundur. Fakat maalesef sokaklar bitmiş, çocuklar evlerinde ya bireysel oyuncaklarıyla oynamaya mahkûm edilmiş ya da tablet, telefon gibi teknoloji araçlarının hapsindedir. Oysa sınıf dışında oynanan oyunların insanın sosyal ve kişilik gelişiminde önemi büyüktür. Bu konuda meslektaşım İbrahim Evirgen bugünkü yazısında çocukla oyunu ve bunun eğitim değerini şöyle belirtmiş.

“ÇOCUK VE EĞİTİM

En son, çocuklarınız ile birlikte ailecek hangi oyunu oynadınız?

Çocuğunuz ile birlikte bir iş yaptınız mı?

Bir başarısından dolayı çocuğunuzla konuşup onu onurlandırdınız mı?

Yaşamında birçok ilklerle karşılaşan çocuğunuzun yaşadığı ikilemlere ne kadar yardımcı oldunuz?

Çocuğunuzun grup oyunlarına katılması, kendi yaş grubundaki çocukları tanıması, onlarla kaynaşması konusunda ne yaptınız?

Çocuğunuzun ilgi alanlarından haberdar mısınız?

Çocukların oyun içinde sosyalleştiğini, oyun arkadaşlıklarının çocuk gelişiminde büyük etkileri olduğunu biliyor musunuz?

Yoksa, en iyisi; çocuğun eline bir tablet ya da akıllı telefon verip kendimiz de birer telefon alıp ailecek aynı odada bir köşeye oturup herkesin kendi dünyasına dalması mı?...”

İbrahim Evirgenin bu saptamaları da göstermektedir ki, sokak ve oyun çocuk için vazgeçilmez bir ikilidir.