Oscar Vilde. Diye aklımda kalmış. Eğer yanlış bir isim ise affola. Yazar halk tarafından sevilince biraz şımarırmış. Halkı biraz küçümsemeye başlamış, işte.
Londra’da tiyatro oyunlarından birinin dünya galasında seyirciler oyunu o kadar çok sevmişler ki çok cömert bir coşkuyla oyunu alkışlamışlar, alkışlamışlar, alkışlamışlar sonunda oyunun yazarı da sahneye çağırılmış. Yazar sahneye çok çok yavaş adımlarla, bir eli pantolonunun cebinde öbür elinde sigarası seyircinin karşısına çıkmış ve demiş ki:
“ Biliyorum karşınıza sigara ile çıkmam terbiyesizliktir. Ama sigara içen insanı rahatsız etmek daha büyük terbiyesizliktir.
Hadi bakalım: “Al bir kaya nerene dayarsan daya!” diye bir Atasözümüz var bizim değil mi?
Gördünüz okudunuz işte. Şu andan itibaren üç maymunu oynamanın anlamı yok. Duydum, Gördüm. Biliyorum dememiz gerekiyor biraz da.
Ambalajı yapılmış (Paket fikirlere) taktım iyice kafamı.
Önce yazarımız Aydın Boysandan bir fıkra
Kapıyı vurmadan yatak odasına giren hizmetçiye evin hanımefendisi çok çok kızıp bağırmaya başlamış.
– Neden kapıyı vurmadan içeriye giriyorsun? Ya çıplak olsaydım!
Hizmetçinin cevabı ilginç:
– Korkmayın hanım efendi! Girmeden evvel anahtar deliğinden bakıp öyle giriyorum içeriye.
“Kabahatı suçundan büyük.” Denilen deyim böylesi bir durum için söylenmiş olmalı. O tarz şiirler yazan şairimiz de var. Sümbülzade Vehbi efendi. Öyle ki bir dizesiyle idama gidecekken ikinci dizesiyle suçunu kabahate çeviriyor hemen.
Adı lazım değil, bir şairimiz başka bir şairimizin şiirlerinin bire bire yakın kopyalarını yazar, ustasının adını hiç anmadan. Bilmeyenler onun o şiirini onun sanırlar. Kazancı nedir şimdi o şairimizin. Bilmeyenler yutacak da bilenler?
Yıllar önce Antalya gazetesinde benzer bir yazı yazdım diye neredeyse kapışıp mahkemeleşecektik yine Antalya’da yaşayan bir şairimizle.
Allahtan hiç kimse O Oscar Vilde değil. Bu sanatçılarımız az daha büyüseler eminim Oscar Vilde’yi de solda bırakıp geçecekler.
Aşk aşık olmaktır da
Aşık olmak nedir?
Aşık olmak kendisine olduğu kadar karşı cinsine de yalan söylemek ve kendisini kandırabildiği kadar karşı cinsini de kandırabilmektir.
Biraz kopuk kopuk, parça parça olacak ama.
“Milli sanat ve milli ilim yoktur.” demektedir Goethe. Her ikisi de bütün üstün ve yüksek değerler gibi bütün dünyanın malıdırlar. Bunlar geçmişten bize kalan ve bildiğimiz şeylere daima saygı duyarak, bütün yaşayanların bağımsız karşılıklı etkileriyle gelişebilirler.
Ortega y Gasset ise bunu biraz daha açarak şöyle demektedir:
Kim kendi zamanını tam olarak görmek isterse ona uzaktan bakmalıdır. Ne kadar mı uzaktan? Kolay: Kleopatranın burnunun seçilemeyeceği kadar uzaktan. Sanırım anlaşılmıştır. Günümüzden 9-10 bin yıl öncesinde Bütün dünya da neredeyse eş zamanlarda insanlar Avcı evleri dediğimiz üstten kapılı evlerde yaşıyorlar Fransa da Sibirya’da Ve Bizde Çatlhöyük te olduğu gibi. İnsanlar Çakmaktaşı uçlu mızraklarla avlıyorlar avlarını. Sonra gele gele geldik bu güne. Dünyamızda Uçağın görülmediği yerler kalmış mıdır? Tabii bazı bölge insanları bunu kutsal bir alet saysalar da artık onlar bile azınlıkta değil mi?
Meselemizde sonuç olarak Güneşin dünyamıza uzaklığının yüz elli iki milyon kilo metre olduğunu öğrenir merak edenler. Ayrıca bir şiirden gökyüzümüzde asılı duran Ay’ın dünyamıza uzaklığının üç yüz seksen dört- dört yüz kilometre arasında değişip durduğunu öğreniyorsak bu şiirin adı didaktik şiirdir. Bazı bazı düz yazı şeklinde olsa da.
Bu arada sevinerek gözlemlediğim bir şey var. Antalya’da Hava alanı civarında çok çok güzel heykeller seri olarak üretiliyor Peligsiglastan da olsalar. Yaklaşık yirmi kadar atölyenin faaliyette olduğunu öğreniyorum sevinerek. Orada neler neler yaratılıyor bir görseniz…
Son söz olarak:
Bazı kişilerin hayatımızdan çıkmaya hakları yoktur. Onlar Sanatçılar ve düşün- bilim adamlarıdırlar. Ve iyi ki de varlar.
Mehmet SEVİŞ