Bu yazının başlığını gören ve iyi tarih bilenlerin, “Saçmalamış. Bunların arasında iki asır süre var” dediklerini duyar gibiyim. Gerçekten arasında yüzyıl süre olan bu iki haberi bir araya getiren olay, her ikisinin de tarihte aynı gün olması. 28 Eylül 1538’de efsane denizci Barbaros Hayrettin Paşa Osmanlı donanmasının en önemli zaferlerinden Preveze deniz muhaberesini kazanmıştı. Ne acıdır ki 192 yıl sonra aynı gün yine bir 28 eylül günü bu kez Patrona Halil ayaklanması yaşanmıştır.

Gerçekten Preveze deniz muhaberesi Osmanlı’nın çok önemli bir deniz zaferidir. Preveze Deniz Muharebesi, Yunanistan’ın kuzeybatısındaki Preveze‘de Osmanlı Donanması ve Papa III. Paulus‘ün çabalarıyla bir araya gelen Haçlı donanması arasında gerçekleşmiştir. Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, Amiral Andrea Doria komutasındaki Haçlı Donanması‘nı imha etmiştir. Bu deniz muharebesi sonucunda Akdeniz’de Osmanlı Donanması‘na karşı koyabilecek bir donanma kalmamıştır. Peki bu savaş niçin çıktı? 1537’de, büyük bir Osmanlı donanmasını komuta eden Barbaros Hayreddin Paşa Venediklilerden Ege ve Yunan denizlerinde bulunan 8 tane adasını alarak Nakşa Dükalığı‘nı Osmanlı topraklarına kattı. Daha sonra yine Venediklilerin elinde bulunan Korfu Adası’nı kuşattı ve o sıralar İspanyol toprağı olan İtalyan çizmesinin güney ucundaki Calabria sahillerini tahrip etti.

Bu tehdit üzerine Papa III. Paulus Şubat 1538’de, Barbaros Hayreddin Paşa’yı durdurmak için İspanyol İmparatorluğu, Venedik Cumhuriyeti, Ceneviz Cumhuriyeti, Papalık Devleti ve Malta Şövalyeleri kuvvetlerinden Kutsal İttifak adını verdiği bir Haçlı donanması oluşturmayı başardı. Barbaros Hayreddin Paşa‘nın komutası altında 122 kadırga ve galyot ile 12 bin levent yani deniz askeri vardı. Kutsal Birlik donanması ise 112 kadırga, 50 kalyon ve 140 barka olmak üzere 300 ile 600 arasında olduğu sanılan parça ile 60 bin 000 asker taşıyordu. Haçlı donanmasının kumandanı, o sıralar Kutsal Roma Cermen İmparatoru Şarlken’in hizmetinde olan ünlü Cenevizli Amiral Andrea Doria idi. Bu savaşı Osmanlı donanmasının mutlak zaferi ile sonuçlandı.

PATRONA HALİL AYAKLANMASI

Ayaklanmanın sebebi, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın açtığı zevk ve sefahat devrinden memnun olmayan, bu yapılanları israf olarak gören ve büyük bir ekonomik sıkıntı çeken bir kitle olmuştur. III. Ahmed‘den önceki padişahların büyük kısmının Edirne’de ikamet etmiş olmaları ve bu süre içinde İstanbul’un bakımsız kalması ve III. Ahmed‘in İstanbul’a yerleşmesi sonrası yapılan aşırı harcamalar olarak değerlendirilmiştir. Son olarak, her ne kadar Patrona Halil’in yönetici olarak belirgin özellikleri olsa da o dönem yönetim yapısı içinde, devlet içinde belli desteği olmadan bu tür bir isyan ve yönetim değişikliğinin yapılmasının neredeyse imkansızdı. Halk isyanının elebaşı Horpeşteli Arnavut Halil, leventlik ve Rumeli’de yeniçerilik yapmıştı ve yakın hemşehrileri arasında “Patrona” (koramiral) lakabıyla anılmaktaydı. İstanbul meyhanelerine devamlı giderek alkol aldığı ve ihtilal yoldaşlarını da bu meyhanelerde tanıdığı bilinmektedir. Patrona Halil’i kendini ayaklanmaya elebaşılık etmeye kışkırtanların telkinleri ile 1730 yaz sonunda bir ihtilalci kadro toplamış ve ilk ihtilal planlama toplantısı yapılmıştır. Bu grupta başkan Patrona Halil yardımcıları Muslu Beşe ve Emir Ali ve kolbaşı kurmaylar olarak Ali Usta, Karayılan, Çınar Ahmed, Oduncu Ahmed, Derviş Mehmed, Erzurumlu Mehmed, Küçük Muslu, Kutucu Halil adlarında daha çok zorba olarak adları çıkmış halk adamları bulunmaktaydı. Zorba ayaklanmacılar 28 Eylül Perşembe günü bayrak açıp şeriat için herkesin bayrak altına gelmesini istediklerini bağırarak üç koldan şehirde yürüyüşe geçtiler. KapalıÇarşı’ya Bayezid Camii’nin Kaşıkçılar kapısı tarafından yürüyüşe geçerek ayaklanmayı resmen başlattılar çarşıya girip tüccarlara zorla dükkânlarını kapattırdılar ve çarşı girişlerini tutup kimsenin alışveriş için girememesini sağladılar.

Birden yürüyüş kolları kalabalıklaşıp büyümeye başladı. Ana kola hedef Etmeydanı oldu ve Patrona Halil ve erkanı bu meydanı merkez seçtiler. Bir grup da Üsküdar’a geçip orada muzır çıkarmaya başladı. Asayişi sağlaması gereken Yeniçeri Ağası Hasan Paşa bu kargaşalığa önce müdahale eder göründü ise de kalabalık dallanıp budaklanınca korkup, kurtulma çaresini kaçıp saklanmakta buldu.

Bu gelişmeler üzerine Saray’dan gönderilen bir aracı ile Sultan III. Ahmet isyancıların ne istediklerinin sorulmasını istedi. Patrona Halil’in, Sadrazam Damat İbrahim Paşa ile birlikte 37 kişinin kellelerinin kesilmesini istediği belirtildi. Sultan duruma el koymak için Sancak-i Şerif’in açılmasını ve müslümanların bu sancak altına çağrılmasını emretti. Bu emire uyan çok az sayıda kişi Patrona Halil’in devriyeleri tarafından hemen dağıtıldılar.

30 Eylül’de Topkapı Sarayı’nda yapılan toplantıda Zülali Hasan Efendi, Sadrazam İbrahim Paşa’nın idam edilmesini önerdi. Ulemanın fetvası da alınarak akşama doğru Sadrazam İbrahim Paşa ve damatları Mustafa Paşa ve Mehmed Paşa Kapılararası’nda boğduruldular. 1 Ekim sabahı, cesetleri öküz arabalarına konulup Saray’dan çıkartılıp isyancılara verildi. Ayaklanmacılar cesetleri İstanbul sokaklarında sürükleyip herkese gösterdiler.

Fakat, ayaklanmacılar arasında bu cesetlerden hiçbirinin İbrahim Paşa’ya ait olmadığına dair bir şüphe uyandı. Tekrar Saray’a bir yürüyüş başladı. Alay Köşkü önünde büyük bir kalabalık toplandı. Padişah pencereden görünmek zorunda kaldı. Patrona Halil ve diğer isyancı başları, bu sefer de tüm isteklerini yerine getiren Sultan III. Ahmet‘in tahtan indirilmesini istediler. Uzlaşma heyeti de Patrona Halil ile isyanın sona ermesinin ancak Sultan III. Ahmed’in tahttan inmesi ile mümkün olacağına anlaştılar. Kendisine ve ailesine zarar verilmemesi durumunda tahttan çekileceğini bildiren Sultan III. Ahmet, 30 Eylül gecesi yeğeni Şehzade Mahmud’u Kafes Köşkü’nden getirip önce alnından öptü saltanata dair öğütlerde bulundu ve şehzadeleriyle birlikte yeni sultana biat etti. Ancak sonrasında Patrona Halil ve yandaşlarının istekleri ve değişik davranışları bitmek bilmedi. 23 Kasım’da genel gündemli bir Divan-ı Hümayun toplantısı hazırlanıp Patrona Halil ve bütün erkanı bu toplantıya çağrıldı. Burada 25 Kasım’da bir gizli toplantı yapılması kararlaştırıldı. Bu gizli toplantıya gelen Patrona, erkanı ve muhafızları birbirinden ayrıldı. Silahlarından arındırılan Patrona Halil ve erkanı Sünnet Odası’ndan alınarak bir baskınla öldürüldüler. Dışarıda bekleyen muhafızlar ise birer ikişer ayrı ayrı idam edildiler. Enderun avlusu ve Sofay-i Hümayun bir savaş meydanına döndü ve böylece I. Mahmud’un gerçek saltanatı başladı.