Üniversite öğrencisi olduğunuzu hayal edin. Bir sabah keyifle derse giriyorsunuz. Öğretim görevlisi kapıdan giriyor.

Sınıfa şöyle bir bakıyor ve anlatmaya başlıyor. Anlattıkları aklınıza pek yatmasa da yeni bir şeyler öğrenirim düşüncesiyle dikkatle dinliyorsunuz. Anlattıklarına üniversite idaresinin antidemokratik uygulamalarını överek, hükümetin bu konudaki baskıcı politikalarını, gelenek görenekleri de katarak anlattıklarını pekiştiriyor. Konunun pek önemi olmasa da akla yatkın olmayan şeyler söylüyor. İtiraz etmek için kendinizi hazırlıyorsunuz ve kendiniz gibi düşünen arkadaş grubunu sınıfta aramaya başlıyorsunuz. Evet orada oturuyorlar ve hiç bir tepki ve rahatsızlık emaresi göstermiyorlar. İtirazı ben başlatırsam beni desteklerler düşüncesiyle arkadaşlarınızla göz, kaş, el işaretleriyle iletişim kurmaya çalışıyorsunuz. Ama hiç oralı değiller. Öğretim görevlisi ise sesini daha çok yükseltip parmağını öğrencilere doğru sallayarak tehditkar tavırla konuşmaya devam ediyor. Tam kalkıp itiraz edeceksiniz ve son defa sınıfa bakıp tepkisel yüz ifadelerini arıyorsunuz. Ama herkeste korkulu ve kabullenici yüz ifadelerini görüp vazgeçiyorsunuz. İtiraz ederseniz desteklenmeyeceğinizi düşünerek itiraz etmekten vazgeçiyorsunuz.
Herkes gibi sessizleşiyoruz. Buna SUSKUNLUK SARMALI deniyor. Bilim insanı Elisabeth Noelle Neumann tarafından Almanya’da 1974 yılında ortaya koyulan ve toplumsal kabul durumunu açıklamayı amaçlayan bir kitle iletişim modelidir. Çalışmalar sırasında yapılan deney sonucuna göre bir ortamda bir grup içinde çoğunluk aynı düşüncedeyse karşıt görüşlü olanlar düşüncelerini ifade etmeye çekinir. Böylece herkes aynı fikirde olmasa bile öyleymiş gibi bir ortam doğar ve oluşan suskunluk sarmalı herkesi sarar.” Sosyal bir varlık sınıfı olduğumuzdan insanlarda milyonlarca yıllık yaşamımızdan gelen dışlanma korkusu vardır. Genel kanı şudur “Dışlanırsak yalnızlaşırız. Aç kalırız.” Doğamız böyle. Köylerden başlayarak büyük topluluklara hatta ülke vatandaşlarına kadar milyonlarca insanın yaşadığı toplumlarda suskunluk sarmalının etkin ve bulaşıcı olduğunu görebiliriz. Tek farkı büyük topluluklarda Kitle İletişim Araçları dediğimiz KİA’ların kullanılmasıdır. Televizyonlar, gazeteler, internet siteleri toplumlara tekrarlayarak ve ısrarla aynı şeyi sunarlar. İçerik genellikle -o an azınlıkta da olsalar- egemenlerin görüşüdür. KİA propagandasına maruz kalanlar bunu çoğunluğun görüşü olarak görüp itiraz etmezler. Çünkü hiç kimse itiraz etmemektedir. Böylece Suskunluk Sarmalına yakalanmış bir toplum ortaya çıkar. Bu kötü bir şeydir. Çünkü itirazın ve farklı düşüncelerin olmadığı toplumlar gelişemezler. İlerleyemezler. İnsanlar kendilerine dayatılan görüşlere yanlış olduğunu bilseler de ses çıkaramazlar. Kendi görüşlerini saklar ya da ötelerler. Gelişmiş toplumlarda suskunluk sarmalının kırıldığını görürüz. Çünkü farklı düşünen insanların katkıları ve güçlü muhalefet vardır. Peki, suskunluk sarmalından nasıl kurtulabiliriz? Toplumda her zaman bazı insanlar genel kanıya ters düşünür. İtiraz etmeden duramaz. Önceleri toplum yaşamına uyum için kodlanmış olan insanlar tarafından dışlanırlar ve değerleri anlaşılamaz. Bir gün “O haklıymış” deriz. Ve suskunluk sarmalı çatırdar. Bir başka gün bu kişiye benzer biri bir Kitle iletişim aracında kendine yer bulur ve geniş kitlelere sesini duyurur. O gün TV izleyen ya da gazete okuyan kişi kendisi gibi düşünen başkalarının da olduğunu görerek sarmaldan çıkar. Günümüzde yeni medyanın geleneksel medyadan farklı olarak suskunluk sarmalının kırımasına daha yatkın olduğunu görüyoruz. Bu durum umut verici olsa da suskunluk sarmalından kurtulabilmek için önümüzde uzun bir yol var. Bugün yazar, ressam, bilim insanı, sanatçı olarak hatırlayıp yararlandığımız ve içinde yaşadığımız uygarlığımızı kuran kim varsa yaşadığı dönemde aykırı düşüncelerinden dolayı dışlanmış ve değeri anlaşılamamıştır. Suskunluk sarmalının kırılmasında en büyük katkıyı bu insanlar yapmışlardır. Kendilerine ne kadar teşekkür etsek azdır. En kısa zamanda toplumumuzun da içinde kıvrandığı suskunluk sarmalından kurtulabilmesi umudunu taşımaya devam edeceğiz. Sağlıcakla…