Sivas maçı Antalyaspor için çok önemli ve Antalyaspor o maçta kendi kaderini tayin edecek. Tüm sporseverler Antalya’nın bu maçtan umutlu olduğunu söyleseler Sivasspor gibi güçlü bir takımdan puan almak oldukça zor. İşte bu zor maçı alıp puanı yükseltmek lazım. 2 takım için de bu zorlu sınavı başarıyla kazanmak lazım. 10 puanımız var. Bu maçı alırsak yukarıya tırmanış başlar. Buna inanarak sizlere başımdan geçen minik bir mizahi hikayemi anlatıp sizlerin stresini bir an olsun bertaraf etme için bu yazıyı yazıyorum. Hatam olursa af ola…
Tarihini tam olarak hatırlamıyorum ama sanırım 15 yıl önceydi. Milliyet Gazetesi’nde çalışıyordum. O hafta Antalyaspor çok önemli bir maç için sahaya çıkacaktı. Antalya nefesini tutmuş bu maçın kaderini bekliyordu. Bu kader maçında o hafta maalesef büromda spora bakan arkadaş izinde olduğundan dolayı maça gönderilecek kimse yoktu. Koca büroda da aksilik bu ya maçtan anlamayan bir tek ben vardım. Ben de hayatımda hiç Antalyaspor maçına gitmemiştim.
İşte böyle bir zamanda merkez ofisimiz İstanbul, bu maça çok önem veriyordu. Büroda yalnızdım. İstanbul’dan gelen telefonla maça gitmem istendi. Şok oldum. Magazin muhabiri olduğumu maçtan anlamadığımı her ne kadar söylediysem de müdürümü ikna edemedim. Futbola oldum olalı hiç merakım olmadığından forma renklerini de bu yüzden bilmiyordum. Müdürüm “Sen iyi resim çekiyorsun maçtan hareketli canlı resimler çek gerisini biz çözeriz” diye beni ikna edip maça gönderdiler.
Makinama zum objektifimi takarak çaresizce yola koyuldum. Ne yapacağımı kestirmeye çalışırken bir türlü çözüm bulamıyordum, işin içinde rezil olmak da vardı.
Stadyuma girerken kapıda beni tanıyanlar bile şaşkındı ve bana “Kardeş hayırdır artistlerimizi çekmeye mi geldin?” diye bana takıldılar.
Saha kapısından içeri girdim. Sahaya henüz çıkan yoktu. Türbinleri gözden geçirdim Antalya valisi, milletvekilleri ve Antalya’nın bir çok STK başkanları da şeref tribünündeydi. Türbin tıka basa doluydu. Bunca kalabalığı görünce kendimi çaresiz gladyatör gibi hissettim.
Futbolcular ardı ardına sahaya çıkarak halkı selamladılar…
İşe o anda kendi kendime “Mahmut ayvayı yedin hangisi Antalyaspor?” diye sordum.
Yılların gazetecisi olarak bunu bilmemek Antalya’da yaşayan bir gazeteci için çok ayıp bir durumdu. Gizlice basın oturma yerinde bulunan o yıllarda Hürses Gazetesi’nin müdürü olan Tevfik Günay’a doğru yaklaştım. Tevfik ağzı sıkı bir adamdı. Kimseye bu cahilliğimi söylemez umuduyla o soruyu sordum. “Tevfik zordayım bu Antalyaspor hangisi kirvem” dedim. Bana bakıp gülümseyerek dalga geçer gibi beni neden gönderdiklerini “Burada sanatçı artist mi var ki sen geldin?” dedi. Durumu kısaca anlattım. Bana kırmızı beyazlı formalıların Antalyaspor olduğunu söyledi. Hangi kaleye geçmem gerektiğini anlattı. Kale arkasına geçerek oradan maçı izlemeye başladım. Atak üstüne atak yapan Antalyaspor bir türlü gole ulaşmaması beni sinirlendirmişti bir de türbindekileri düşünün…
İşte tam o anda rakip kale önünde Antalyasporlu ile karşı takım oyuncusu havadan gelen topa aynı anda çıktılar. İki futbolcu o kadar sert çıktılar ki çarpışma esnasında kemik seslerini duydum. İkisi de yere düşerek acı içinde bağırmaya başladılar. Daldım sahaya. Yüzlerindeki acıyı çekmeye çalışıyordum. Birden hakem yanı başımda belirdi. Bana çık dışarı diye bağırdı. Bende ona gazeteciyim basın diye bağırdım. Hakem hala çık diyordu. Ben bir yandan gazeteci olduğumu söylerken bir yandan da resim çekmeyi sürdürüyordum. Yere düşen iki futbolcunun etrafında dönüp duruyorduk. Haberim yok türbin bizi ayakta izliyor kahkahalarla gülüyorlarmış. Farkında değilim. Birden 2 görevli kollarımdan tutarak beni havaya kaldırıp saha dışına çıkardılar. Şeref türübünün önündeydim. Vali bana “Mahmut ne yaptın. Sahaya girdin” dedi. Bende ‘Sayın valim basın mensubunun giremeyeceği yer yok anayasada yeri var’ deyince kahkahalar türbinde yankılandı.
İşte o önemli maçta maçı Antalyaspor kazanmıştı ama benim yüzümden 1 maç kapatma cezası almıştı. Maç Ispartaspor sahasında oynandı.
Umarım bu maçı da kazanırız…
Haydi hayırlısı…