Bu yazı dizisi unuttuğumuz gelişmeleri hatırlatmak amacıyla bir özet sunuyor.
Çok ayrıntılı bir değerlendirme yapmadan, Türk Lirasının izinde neler yaşadığımızı, toplumumuzu etkileyen, dönüştüren siyasi ve ekonomik olayları biraz hatırlayıp bunlardan çıkarımlarla neler yaşayabileceğimizi kestirebilelim, durmadan tekrar başa dönüp aynı şeyleri yaşamamızın nedenlerini kavrayabilelim diye yazıyorum. Umarım amacına ulaşır.
Her ne kadar okumayı sevmeyen bireyler olsak da kısa hap bilgileri, kalem kalem sıralamaya çalışıyorum sıkmadan, bıktırmadan.
Nerede kalmıştık. 2010 referandumuyla başlayan süreci aktarayım hemen.
2010–2011'de yüksek büyüme sağlandı (%8–9), ancak bu sürdürülebilir olmayan bir kredi genişlemesine dayanıyordu.
Ergenekon/Balyoz ve 2010 referandumu, ordu ve yargı gibi kurumlardaki dengeyi hükümet lehine çevirdi. Bu, ekonomi kurumlarının (Merkez Bankası, BDDK) üzerindeki bağımsızlığını da olumsuz yönde etkiledi.
2010 referandumu sonrası yargı, daha fazla siyasi etki altına girdi, böylece ekonomi politikalarında hesap verebilirlik ve denetim mekanizmaları zayıfladı.
Reformlar yerine krediye ve tüketime dayalı model, siyasi olarak kısa vadeli kazanımlar sağladı. Bu süreç, yargı ve medya üzerindeki denetimin azalmasıyla şeffaflık sorunlarını da büyüttü.
Bu dönemde yine cari açık ve dış borç hızla büyüdü. Sanayi yerine inşaat ve iç tüketime dayalı bir büyüme modeli öne çıktı. Merkez Bankası üzerindeki siyasi baskılar artmaya başladı.
Hatırlayalım; Türkiye'nin tarihinde referandum sandığı altı kez kuruldu. İlk olarak 1961 Anayasası, ardından da 1982 Anayasası halkoyuna sunuldu.
1987 yılında, dönemin yasaklı siyasetçilerinin politik hayata dönüp dönmemeleri halka soruldu. 1988'de, yerel seçimlerin bir yıl erkene alınıp alınmaması konusunda referanduma gidildi.
2007'de sandık, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi başta olmak üzere bazı anayasa değişiklikleri için kuruldu.
2010'da ise kapsamlı bir anayasa değişikliği referandumu yapıldı. Bu referandumda %57,88 "Evet", %42,12 "Hayır" oyu kullanıldı ve değişiklikler kabul edildi. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 26 maddelik bu pakete destek verirken, ana muhalefet partisi CHP ve BDP Meclis oylamasına katılmadı. MHP ise pakete karşı çıktı. Saadet Partisi ve BBP gibi Meclis dışındaki bazı partiler ise destek verdiklerini açıkladılar.
Bu paketteki değişiklikle, Anayasa Mahkemesi Üye sayısı 11'den 17'ye çıkarıldı. TBMM ve Cumhurbaşkanı'na üye seçme yetkisi verildi. Bireysel başvuru hakkı tanındı. HSYK (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) Üye sayısı artırıldı ve yapısı değiştirildi. Üyelerin bir kısmı yargı mensupları tarafından seçilmeye başlandı. Kurulun kararları yargı denetimine açıldı.
2010 sonrasına da bir bakalım, nasıl etkilendik? Bu konudaki değerlendirmeleri ciddi araştırma makaleleri yayınlayan Dergi Park aracılığıyla iletiyorum sizlere.
Referandum süreci, "evet" ve "hayır" kampanyaları etrafında toplumda belirgin bir kutuplaşmaya yol açtı. Değişiklik paketinin içeriği, kampanyaların gölgesinde kaldı ve süreç, siyasi kimlikler üzerinden şekillendi. Bu durum, farklı siyasi görüşler arasında gerilimin artmasına neden oldu.
Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın yapısında yapılan değişiklikler, yargı bağımsızlığı konusunda tartışmalara yol açtı. Referandum sürecinde medya, kampanyaların şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. Yazılı basında, referandumun siyasi yönü ön plana çıkarıldı ve bu durum, kamuoyunun değişiklik paketinin içeriği hakkında yeterince bilgilendirilmemesine yol açtı.
2010 referandumu, Türkiye'de demokratikleşme ve hukuk devleti ilkeleri açısından önemli bir adım olarak görülse de, uygulamada yaşanan sorunlar ve artan kutuplaşma, toplum üzerindeki etkilerini karmaşık hale getirdi. Bu süreç, Türkiye'nin siyasi ve toplumsal yapısında uzun vadeli değişimlerin başlangıcı oldu.
1010 sonrası değişimleri ve gelişmeleri paramızın izinden takip etmeye devam edeceğiz.