Erol, 16 Nisan 1947’de, İstanbul, Moda’da, Naciye ve Cevdet Evgin çiftinin beş çocuğundan dördüncüsü olarak dünyaya geldi. Ailesi bir kız çocukları olsun çok istiyordu. Erol da varlığını bu duruma borçlu olduğunu yıllar sonra verdiği bir röportajda, muzip bir dille aktaracaktı. Erol’un çocuk yaşlarından beri hayali bir ses sanatçısı olmaktı. 3-5 yaşlarında başlamıştı bu hayal. Tangolar hayallerini öyle güzel süslüyordu ki, bu sesi bölen geleneksel bir Anadolu ailesinden gelen ve onu yaşatmanın hevesinde olan babası olacaktı. Erol, liseyi İstanbul Erkek Lisesi’nde tamamladıktan sonra, babasının istekleri arasından birini seçmeye hazırlanmıştı bile. Kalbinin ve aklının en temiz köşesinde muhafaza etti müziği. Bunun yanında da doktorluk, mühendislik, mimarlık, avukatlık gibi pek çok altın bilezik değeri gören meslek arasından mimarlığı seçti. (Mimar Sinan Üniversitesi) Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü’nü kazandı. Müziğin ona seslenişine kayıtsız kalamamış, çocuk kalbinin sesiyle birleşince de her şey bir şölene dönüşmüştü. Şu dünyada bir insanın çocuk yaşlarından beri kurduğu hayalin gerçekleşmesinden başka sayılabilecek eşdeğer güzelliklerin sayısı çok az olmalıydı. İlk şarkısı “Eski Günler”di. 1969’ta ilk 45’liği, “Sen-Eski Günler” çıkmıştı. Sesi güzeldi ancak dışarıdan bakıldığında bilinen bir “ünlü” profili yoktu. Gri takım elbiseleri ve kravatı ile “Senden star olmaz, boşuna uğraşma” eleştirilerine kulaklarını tıkıyordu. Elbette çok morali bozuluyordu ama iyi ki de bu sözleri kulak ardı edebiliyordu. Erol, kendisi gibi Yüksek Mimar olan Emel ile 28 Şubat 1973’te evlendi. Bu evlilik onlara, Elvan ve Murat adını verdikleri iki çocuk getirdi. Yine bu programda, oğlu Murat Evgin’den gelen, “Yurt dışında müziğe yenilikler getirmiş isimlerle ilgili kaynaklar bulabiliriz… Ama bu Türkiye’de zor oluyor. Bu anlamda çok kaynak yok, hele popüler müzikle ilgili. Senin ağzından Türk Popuna getirdiğiniz yenilikleri, neden farklıydınız, özellikle rahmetli Çiğdem Talu ve Melih Kibar ile yaptığınız çalışmalar, bunları öğrenmek isterim” diyen bir soru vardı. Erol Evgin, 1986’da sahne yaşamına bir süre ara vermeye karar verdi. Kendisi gibi Yüksek Mimar olan eşi Emel Hanım ile birlikte bir Mimarlık Bürosu açtılar. Müzikten de uzak kalamazdı tabii. 1989’da, sanatçı dostlarıyla birlikte POPSAV’ı (Popüler Müzik Sanatı Vakfı) kurdu. 3 yıl boyunca Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürüttü. 2005’te ise, vakfa Onursal Başkan seçilecekti. 2000-2003 yılları arasında tekrar televizyondaydı. Kanal D ve Star TV’de “Bir Sevda Masalı” adlı programı 100 bölüm sundu. Bu arada 2002’de ise, kendisi gibi gönlünü müziğe kaptıran oğlu Murat ile birlikte “Baba-Oğul” adını verdikleri 20 konserlik bir turneye çıktılar. Bugün hala müzikle var olmaya devam ediyor Erol Evgin. 2016’da, tamamı kadınlardan oluşan başarılı isimlerle “Altın Düetler” adını verdiği, bir düet albümü yayınlamıştı. Hatta bu albümün ikincisini yapmayı istediğini de duyurmuştu. Yine şu hep değindiğim televizyon programında kendisine yöneltilen “Sanat yaşamını bir cümlede özetlemeniz gerekse, ne derdiniz?” sorusuna, “Çabuk geçti” deyivermişti sadece Erol Evgin. Daha dün babasını ikna etmeye çalışan genç yanını diri tuttuğunu gün yüzünde gösteren hali, gençliği bir yana, zaman hızla geçiyordu işte.