Bir yandan 1964’lü yılların Karayazısını ve yolculuğu düşünerek ilerlerken Karayazıya giden minibüslerin yazıhanesini buldum. Saat başı bir minibüs kalkıyormuş. Saat 12. 25 idi. Yazıhanede beklerken yine eski yolculuklara dalıp gittim. Düşünüyorum da 60 yıl öce beni “Keklik gibi kanadımı süzmedim” türküsüyle karşılayan Karayazı acaba 60 yıl sonra şimdi nasıldır ve nasıl karşılar?
O gün bu türkü beni çok etkilemişti, 60 yıldır da ne zaman duysam bu türküyü, Karayazı’ya ilk ayak bastığım an gelir akıma. Çok etkilenmiş ağlamamak için kendimi zor tutmuştum. Tutmam gerekirdi kendimi elbette. Çünkü bir yönümle de artık sıradan bir insan veya öğrenci değilim. Çocuk değilim. Gurbetten, yokluktan sefaletten etkilenecek yılacak değilim. Altı sene gurbette okumuşum, zaten ben kendim gurbetim. Artık bir mesleğim bir unvanım var. Toplum içinde saygın bir mesleğin temsilcisiyim. Olabileceğimden daha fazla olgun davranmalı ve gerçekleri daha olağan karşılamalıydım.
Çünkü bu mesleğin üzerime giydirdiği sorumluluk, sağladığı itibardan daha ağırdı. Evet, mesleğin sağladığı bir statü ve toplumda bir kabul var, ama bunu sağlayan ve sürdürecek olan ona uygun ve sorumlu davranmaktı. Bu yönleriyle mutlu, gelecekten umutlu ve kendime güvenim tamdı. Ama dediğim gibi bunların verdiği sorumluluk ise hepsinden daha ağır. Ayrıca sosyal çevre daraldıkça denetimin yoğunlaşması da ayrı bir dertti.
Eşyalarımızı indirdikten sonra Kahraman ve yeni gelen üç öğretmenle bir masaya çekildik. Kahraman ilkokul 4. Sınıfa giden küçük kardeşine:
“Nurettin çay getir oğlum” dedi.
Kıtlama çay içmeyi bilmediğimiz için kaşık isteyerek çaya şeker koyup içtik. İlk şoku atlattıktan sonra kahve halkını incelemeye başladım.
Burası ilçenin memur kesiminin geldiği kahve idi. Kahraman bize sırtı dönük tavla oynayan bizden 5-6 yaş büyük, 25 yaşlarında falan, öfkeyle zarlara lanet okuyan asabi birisine bir şeyler söyledi.
Adam geri dönüp bize baktıktan sonra, “Şimdi beni meşgul etme” dercesine önüne dönerek öfkeyle zarları öyle bir fırlattı ki zarın birisi dışarıya düştü.
Kahraman “İp getir oğlum Nurettin, zarları bağlayacağız” diye takılınca adam iyice burnundan solumaya başladı.
Ve adam biraz sonra mars olup yenilince, sandalyede doğrulup öfkeyle bir sigara yaktı. Birkaç nefes aldıktan ve bir süre boş boş baktıktan sonra bizi hatırlamış olmalı ki masamıza gelip “Hoş geldiniz” dedi.
Kendisi, İlköğretim Müdürlüğünün kâtibiymiş. Yani bizim burada en çok karşılaşacağımız, maaşlarımızı alacağımız kişi. Bize Karayazı ile ilgili bazı bilgiler verdi. İlçede sadece bir ilkokul ve beş tane de öğretmeni varmış. İlköğretim müdürü ile kendisinin çalışma yeri de aynı ilkokuldaymış. Bu bilgileri verdikten sonra “Biraz sonra Şehamettin Bey de birazdan gelir zaten” dedi.