Antalya’yı hep karadan görmeye alışığız. Kaleiçi’nden yukarıya doğru çıkan taş sokaklarda yürümek, falezlerin tepesinden Akdeniz’e bakmak, Konyaaltı’nda güneşin altında uzanmak... Peki ya bir gün olsun denizden bakmayı denediniz mi bu şehre?

Geçtiğimiz hafta sonu içimde tarif edemediğim bir kaçış hissiyle kendimi limanda buldum. Tur tekneleri sıra sıra dizilmişti, her biri farklı bir karaktere sahip gibi. Kimi rengârenk minderleriyle neşeli, kimi eski ahşap gövdesiyle biraz daha özlemli…

Motor çalıştı, halatlar çözüldü. Limandan uzaklaşırken şehir yavaş yavaş arkamızda kaldı. Falezlerin altına doğru ilerlerken hafif bir rüzgâr saçlarımı karıştırdı. Deniz tuzu yüzüme yapışıyor, güneş de inadına parlıyordu. Ama garip bir huzur vardı içimde; sanki şehir beni kucağından bırakmış, ama bir yandan da denizin ellerine teslim etmişti.

Falezlerin altından geçerken Antalya’nın başka bir yüzünü gördüm. Yukarıdan aşina olduğumuz o dik kayalıklar, denizden bakınca sanki daha heybetli, daha sessiz. Suyun içinden göğe yükseliyorlardı adeta. Dalgalar kayalara hafifçe çarpıyor, kimi yerlerden sular yukarı sıçrıyordu. Doğa kendi melodisini çalıyordu orada.

Biraz ilerleyince teknemiz durdu, yüzme molası verdi. Suyun rengi tarif edilemeyecek kadar güzel; turkuaz mı desem, camgöbeği mi? Atladım suya. İlk temas bir serinlik, ardından hafiflik hissi. Sanki tüm yüküm suya karıştı, sadece ben kaldım ve mavilik…

Tekneye döndüğümde çay servisi başladı. O anda, bir bardak çayın bile nasıl bu kadar güzel olabildiğini düşündüm. Belki de çayın güzelliği değil de, o anın sadeliği güzeldi. Gülümseyerek güneşi izledim, yavaş yavaş batıyordu. Tur bitmeden önce bir selam çakmıştı Toroslara.

Kıyıya yaklaşırken Antalya yeniden belirmeye başladı. Bu kez denizden bakınca daha başka bir şehir gibiydi. Renkleri daha sıcak, konturları daha yumuşak geldi. Sanki şehir bana “Hoş geldin” der gibi, kucak açıyordu yeniden.

Limana yanaştık. Ayakkabılarımı elime aldım, yalınayak indim iskeleye. Birkaç saatliğine bile olsa başka bir Antalya tanımıştım. Hepimizin ihtiyaç duyduğu o “biraz uzaklaşma” hâlini denizde bulmuştum.

Eğer yolunuz bir gün Antalya’ya düşerse, sadece karada kalmayın. Bir tekneye atlayın, şehirden uzaklaşın ki onu yeniden sevebilin. Çünkü bazen en güzel manzaralar, arkandan baktıklarında anlam kazanır.

Dediğimi yaparsanız siz kazanırsınız…