Ne zaman şehir kalabalığına karışsam, kafamda aynı düşünce beliriveriyor: “Biraz oksijen alsam, kuş sesleriyle uyanabilsem…” Ve işte o vakit geldi. Termosa çay dolduruldu, börekler hazırlandı, sepet kapıya kondu. Hadi bakalım, doğa bizi bekliyor…

Pikniğe gitmek sadece bir kaçamak değil, aynı zamanda ruhun da bayramı. Yeşilin binbir tonu, gökyüzünde salınan bulutlar, ağaç dallarında oynayan ışıklar... Her biri insanın içine su serpen bir masal gibi. Hele bir de yanındakiler sevdiklerinse, değme keyfine!

Çimenlere yayılmak, ayakkabıları çıkarıp toprağa basmak... Unuttuğumuz bir temas bu. Beton sokaklarda yürürken farkına varmasak da, doğa aslında hep özlediğimiz bir kucak. O kucakta, tüm yorgunluklar eriyor.

Piknik sepetinden yayılan kokular… Anne eli değmiş köfteler, taze domatesler, peynirler... Bazen sade bir zeytin bile doğada bambaşka bir tat alıyor. Çünkü sadece yediğimiz değil, paylaştığımız şeyler de lezzet katıyor sofraya.

Bir kenarda çocuklar ip atlıyor, bir köşede babalar mangal yakma telaşında. Rüzgâr hafif hafif esiyor, ağaçların hışırtısı eşlik ediyor bu tatlı kalabalığa. Kuşlar da geri kalmıyor, sanki onlar da bu sofraya misafir.

Telefonlar unutuluyor, sosyal medya uzak bir gezegen gibi. Burada konuşmalar yüz yüze, kahkahalar gerçek. Sessizliğin içinde bile bir anlam var. Çünkü doğanın sessizliği bile şehre göre çok daha dolu, çok daha sıcak.

Kitabını alıp bir köşeye çekilen de var, gözünü gökyüzüne dikip hayal kuran da… Kimisi bulutları şekillere benzetiyor, kimisi hayatını gözden geçiriyor. Doğada zaman yavaşlıyor, insan iç sesini daha net duymaya başlıyor.

Bir karınca yuvası başında toplanan çocuklar, kelebek peşinden koşanlar… Doğa, keşfedilmeyi bekleyen bir kitap gibi. Sayfalarını çeviren herkese bir sürprizi var. Bir çiçek, bir taş, ya da bir sincabın aniden ortaya çıkışı…

Gün yavaş yavaş akşama dönerken, gökyüzü turuncuya boyanıyor. Sepet toplanıyor, battaniyeler silkeleniyor. Ama içimizde garip bir huzur kalıyor. Sanki doğa bize kucak açtı, biz de onunla yeniden tanıştık.

Piknik, sadece bir günü değil, haftanın tüm yorgunluğunu iyileştiriyor. Doğa, her zaman olduğu gibi şefkatli ve cömert. O yüzden vakit buldukça kaçmalı, nefes almalı, toprağa dokunmalı. Çünkü bazen bir gün doğanın içinde olmak, haftalarca sürecek huzurun anahtarıdır…